İNTERNET MEDYASINDA SUÇA KARIŞTIĞI İDDİA EDİLEN ÇOCUK HABERLERİNİN ETİKETLEME SÜRECİNE ETKİSİ

October 6, 2016 | Author: Ilker Fırat | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

1 T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI İNTERNET MEDYASINDA ...

Description

T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

İNTERNET MEDYASINDA SUÇA KARIŞTIĞI İDDİA EDİLEN ÇOCUK HABERLERİNİN ETİKETLEME SÜRECİNE ETKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Hakan BOLAT

Tez Danışmanı Doç. Dr. Aslıhan Öğün BOYACIOĞLU

ANKARA - 2013

TEZ TANITIM FORMU TEZİN TARİHİ: 29.07.2013 TEZİN TİPİ: Yüksek Lisans Tezi TEZİN BAŞLIĞI: İnternet Medyasında Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuk Haberlerinin Etiketleme Sürecine Etkisi TEZİN YAPILDIĞI BİRİM: Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Güvenlik Bilimleri Ana Bilim Dalı SPONSOR KURULUŞ : DAĞITIM LİSTESİ: Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Tez Hazırlama, Onay, Dağıtım ve Muhafaza Esasları Kılavuzunda Belirtilen Yerlere TEZİN ÖZETİ: Suça sürüklenmiş bir çocuğu suçlu kariyerine iten başlıca etken etiketlemedir. Etiketleme süreci toplumun çocuğun sapma davranışını fark etmesiyle başlar. Dolayısıyla toplumun çocuğun sapmasını fark etmesini sağlamak bu sürecin en can alıcı aşamasıdır. Günümüzde bu işi toplumda en etkin bir şekilde yerine getiren ise internet haber gazeteleridir. Çocukların suça sürüklendiği ve toplumun internet haber gazetelerinde yayınlanan haberlerin

içeriklerinden

etkilendikleri

varsayımından

yola

çıkan

bu

çalışmada, suça karışan çocuk haberlerinin internet haber gazetelerinden topluma nasıl yansıtıldığı konu edinilmiştir. Çalışmada, suça karıştığı iddia edilen çocuk haberlerinin etiketleme sürecine etki eden yönlerini ortaya çıkarmak amaçlanmaktadır. Çalışmada Milliyet, Hürriyet ve Habertürk internet haber gazetelerinin 2012 yılında yayınladıkları toplam 176 suça karışan çocuk haberi içerik analizi yöntemi ile incelenmiştir. Ulaşılan sayısal ve betimsel bulgular değerlendirildiğinde, suça karışan çocuk haberlerinin okuyucunun dikkatini çekecek şekilde sunulduğu, haber metinlerinde çocukların tanınmasını

sağlayabilecek bilgilerin okuyucuyla paylaşıldığı, suçsuzluk karinesi ihlal edilerek çocukların suçlu olarak yansıtıldığı, haber metinlerinde bulunan gereksiz ayrıntılarla toplumun olumsuz olarak yönlendirildiği ve böylece internet haber gazetelerinin çocukların etiketlemesi sürecine etki edebileceği sonuçlarına ulaşılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: Çocuk Suçluluğu, Suça Sürüklenmiş, Etiketleme, Kitle Haberleşmesi, İnternet Haber Gazetesi. SAYFA SAYISI: 112 GİZLİLİK DERECESİ: Tasnif Dışı

T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

İNTERNET MEDYASINDA SUÇA KARIŞTIĞI İDDİA EDİLEN ÇOCUK HABERLERİNİN ETİKETLEME SÜRECİNE ETKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Hakan BOLAT

Tez Danışmanı Doç. Dr. Aslıhan Öğün BOYACIOĞLU

ANKARA - 2013

TEŞEKKÜR

Tez çalışmasında, tecrübesi ve değerli eleştirileri ile bana yol gösteren tez danışmanım Doç.Dr. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU’na ve jüri üyelerine; bizlere yüksek lisans yapma olanağı sağlayan Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Yılmaz UYAR, Savunma Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç.Dr.Müh.Alb. Önder Haluk TEKBAŞ, Güvenlik Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Yrd.Doç.Dr.Öğ.Alb. Ertan EROL ve tüm Enstitü çalışanlarına; Almanya’da bulunduğum süre içerisinde tez çalışmalarıma destek veren Prof.Dr. Arnd-Michael Nohl’a; verdikleri derslerle fikir yapımın şekillenmesine emek veren öğretim elemanlarına sonsuz teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca, üzerimdeki hakkını asla ödeyemeyeceğim ve her zaman sıcaklığını arkamda hissettiğim annem Hatice BOLAT ve abim Altan BOLAT’a; çalışmalarım esnasında bana sabır gösteren ve destek veren değerli eşim Ramize BOLAT’a ve geleceğin bilim insanı Ece BOLAT’a teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

i

T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI ANKARA 2013

İNTERNET MEDYASINDA SUÇA KARIŞTIĞI İDDİA EDİLEN ÇOCUK HABERLERİNİN ETİKETLEME SÜRECİNE ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hakan BOLAT ÖZET Suça sürüklenmiş bir çocuğu suçlu kariyerine iten başlıca etken etiketlemedir. Etiketleme süreci toplumun çocuğun sapma davranışını fark etmesiyle başlar. Dolayısıyla toplumun çocuğun sapmasını fark etmesini sağlamak bu sürecin en can alıcı aşamasıdır. Günümüzde bu işi toplumda en etkin bir şekilde yerine getiren ise internet haber gazeteleridir. Çocukların suça sürüklendiği ve toplumun internet haber gazetelerinde yayınlanan haberlerin

içeriklerinden

etkilendikleri

varsayımından

yola

çıkan

bu

çalışmada, suça karışan çocuk haberlerinin internet haber gazetelerinden topluma nasıl yansıtıldığı konu edinilmiştir. Çalışmada, suça karıştığı iddia edilen çocuk haberlerinin etiketleme sürecine etki eden yönlerini ortaya çıkarmak amaçlanmaktadır. Çalışmada Milliyet, Hürriyet ve Habertürk internet haber gazetelerinin 2012 yılında yayınladıkları toplam 176 suça karışan çocuk haberi içerik analizi yöntemi ile incelenmiştir. Ulaşılan sayısal ve betimsel bulgular değerlendirildiğinde, suça karışan çocuk haberlerinin okuyucunun dikkatini çekecek şekilde sunulduğu, haber metinlerinde çocukların tanınmasını sağlayabilecek bilgilerin okuyucuyla paylaşıldığı, suçsuzluk karinesi ihlal edilerek çocukların suçlu olarak yansıtıldığı, haber metinlerinde bulunan ii

gereksiz ayrıntılarla toplumun olumsuz olarak yönlendirildiği ve böylece internet haber gazetelerinin çocukların etiketlemesi sürecine etki edebileceği sonuçlarına ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler : Çocuk Suçluluğu, Suça Sürüklenmiş, Etiketleme, Kitle Haberleşmesi, İnternet Haber Gazetesi. Tez Yöneticisi

: Doç.Dr. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU

Sayfa Sayısı

: 112

iii

T.C. TURKISH MILITARY ACADEMY DEFENSE SCIENCES INSTITUTE SECURITY SCIENCES DEPARTMENT ANKARA 2013

THE EFFECT OF THE NEWS ABOUT JUVENILES ALLEGEDLY INVOLVED IN CRIME IN ONLINE NEWSPAPERS ON LABELING PROCESS MASTER’S THESIS

Hakan BOLAT ABSTRACT The main factor that propels a child who is drifted into crime to delinquent career is labeling. The labeling process begins when the society notices the child‘s deviant behavior. Therefore, the most vital stage in this process is to make the society realize the child’s deviance. Today, it is online newspapers that fulfills this stage in a most effective manner. Based on the assumption that juveniles are dirfted into crime and the society is affected by the texts of the news that are broadcasted from online newspapers, this study is concerned with the reflection of juvenile delinquency news to the society from online newspapers. In the study, it is aimed to bring out the aspects of the news about juveniles allegedly involved in crime that affect the labeling process. In the study, a sum of 176 news that are broadcasted from Milliyet, Hürriyet and Habertürk in 2012, were examined with the content analysis method. When the quantitative and qualitative findings evaluated, the obtained result are that juvenile delinquency news are served as it attracts the reader’s attention; some informations about the juvenile that makes him/her known, are shared with the reader in the texts; by violating the iv

presumption of innocence juveniles are reflected as indeed they are criminal, society is guided negatively by unnecessary detailes existed in the texts, and so online newspapers facilitates the labeling process of the juveniles. Keywords

: Juvenile Delinquency, Drifted into Crime, Labeling,

Mass Communication, Online Newspaper. Advisor

: Assoc.Prof. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU

Number of Pages : 112

v

İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR ..................................................................................................... i ÖZET .............................................................................................................. ii ABSTRACT .................................................................................................... iv İÇİNDEKİLER ................................................................................................ vi TABLOLAR .................................................................................................... ix ŞEKİLLER ....................................................................................................... x KISALTMALAR .............................................................................................. xi ÖN SÖZ ........................................................................................................ xii GİRİŞ ..............................................................................................................1 BİRİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ 1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, AMACI VE ÖNEMİ ........................................ 4 a. Araştırmanın Konusu ............................................................................. 4 b. Araştırmanın Amacı ve Önemi ............................................................... 4 2. ARAŞTIRMA SORULARI ........................................................................... 5 3. ARAŞTIRMANIN KAPSAMI ....................................................................... 6 4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ....................................................................... 8 İKİNCİ BÖLÜM ÇOCUK SUÇLULUĞU VE ETİKETLEME TEORİSİ 1. SOSYOLOJİK TEORİLERE GÖRE ÇOCUK SUÇLULUĞU..................... 17 a. Sosyal Yapı Teorileri ............................................................................ 18 (1) Sosyal Disorganizasyon Teorisi ..................................................... 18 (2) Gerilim Teorileri .............................................................................. 18 (3) Alt Kültür Teorileri........................................................................... 19 b. Sosyal Süreç Teorileri .......................................................................... 20 (1) Sosyal Öğrenme Teorileri .............................................................. 21 (2) Sosyal Kontrol Teorileri .................................................................. 21 (3) Sosyal Tepki Teorileri ..................................................................... 22 (a) Sembolik Etkileşim Teorileri ....................................................... 22 (b) Etiketleme Teorileri .................................................................... 22 (i) Etiketlenmiş Çocuğun Suçluluğu ............................................ 39 vi

(aa) Suçlu Etiketinin Uygulanması ........................................ 39 (bb) Etiketleme Sonrası Çocuk ............................................. 41 (ii) Etiketleme Teorisine Getirilen Eleştiriler ................................ 48 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İNTERNET GAZETECİLİĞİ VE SUÇA KARIŞAN ÇOCUKLARIN ETİKETLENMESİ 1. TANIM VE KAVRAMLAR ......................................................................... 50 2. YASAL MEVZUATTA BASIN-SUÇ İLİŞKİSİ ............................................ 51 3. KİTLE HABERLEŞME ARAÇLARININ ETİKETLEMEYE ETKİSİ ............ 53 a. Kitle Haberleşmesi ve Suç ................................................................... 53 b. Ahlaki Panik ......................................................................................... 54 c. İnternet Haber Gazeteleri ve Etiketleme .............................................. 55 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İNTERNET MEDYASINDA SUÇA KARIŞTIĞI İDDİA EDİLEN ÇOCUK HABERLERİNİN ETİKETLEME SÜRECİNE ETKİSİ 1. SAYISAL ANALİZ BULGULARI ............................................................... 60 a. Haberlerin Suç Türlerine ve İnternet Haber Gazetelerine Göre Dağılımı.………………………………………….…………………….……60 b. Haberlerde İşlenen Olayların Zamansal Dağılımı ................................ 62 c. Haberlerde İşlenen Olayların Mekânsal Dağılımı ................................. 63 ç. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Yaşa ve Karıştıkları Suça Göre Dağılımı ............................................................................. 64 d. Mağdurların Dağılımı ........................................................................... 65 e. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklarla Mağdurların Yakınlık İlişkilerinin Dağılımı.............................................................................. 66 f. Haberlerde Kullanılan Görsellerin Dağılımı ........................................... 67 g. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Kimliklerinin Sunuluşunun Dağılımı ......................................................................... 68 ğ. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklardan Söz Ediliş Biçimi.68 h. Haberlerde Yapılan Mekânsal Etiketlemeler ........................................ 69 2. BETİMSEL ANALİZ BULGULARI ............................................................ 69 a. Haberlerde Sunulan Kimlik Bilgileri ve Görseller Dışındaki Verilerden Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Kimliklerine Ulaşılabilirlik ….…70

vii

b. Haberlerin Başlığından Suça Karıştığı İddia Edilen Kişinin Çocuk Olduğu Anlaşılabilirliği ......................................................................... 71 c. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklardan “Suçlu” Olarak mı Yoksa “Suça Sürüklenmiş” Olarak mı Bahsedildiği.............................. 74 ç. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklarla İlgili Toplumun Yönlendirilme Biçimi ............................................................................ 75 d. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklarla İlgili Suçsuzluk Karinesi İhlali ....................................................................................... 77 e. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklar Doğrudan Etiketlenmesi ....................................................................................... 82 f. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Özel Hayatlarının Gizliliğinin İhlali .................................................................................... 85 g. Haberler Toplumda Ahlaki Panik Oluşturabilirliği ................................. 85 3. ÇALIŞMADA İNCELENEN BAZI HABERLERİN ANALİZİ ....................... 86 a. “İlköğretim öğrencisinden okul müdürüne bıçak”....……..………………87 b. “Çaldıkları armutları vermediler, hapis yatsınlar”..…………...………….87 c. “Sahaya giren taraftarın kim olduğu ortaya çıktı!” ................................ 88 ç. “Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!” .................................................... 89 d. “13 yaşındaki çocuk annesinin verdiği bıçakla cinayet işledi” .............. 89 e. “Annesini döven kapıcı babasını öldürdü” ............................................ 90 f. “Şah damarımı kesecekti” ..................................................................... 91 g. “Lise öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü” ...................................................... 91 ğ. “15 yaşındaki çocuk 6 yaşındaki akrabasına tecavüz etti” ................... 92 h. “11 yaşındaki kız üvey babasını bıçakladı” .......................................... 93 ı. “Boğazı kesilen Naile'yi sevgilisi öldürmüş” .......................................... 94 i. “Arkadaş katili kıza tutuklama” .............................................................. 95 j. “6'ncı kez bomba yaparken yakalandı”.................................................. 95 BEŞİNCİ BÖLÜM DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

KAYNAKÇA .............................................................................................. 104 EKLER ....................................................................................................... 112

viii

TABLOLAR Sayfa Tablo–1 : İncelenen İnternet Haber Gazetelerinin 2012 Yılı Gerçek Kullanıcı Sayıları ….. ................................................................... 7 Tablo–2 : Sapma Davranışı Tipleri ........................................................... 34 Tablo–3 : Haberlerin Suç Türlerine ve İnternet Haber Gazetelerine Göre Dağılımı ................. ................................................................... 61 Tablo–4 : Haberlerde İşlenen Olayların Suç Türlerine ve Aşamalarına Göre Dağılımı ................. ................................................................... 62 Tablo–5 : Haberlerde İşlenen Olayların Mevsimlere ve Aylara Göre Dağılımı ................. ................................................................... 63 Tablo–6 : Haberlerde İşlenen Olayların Coğrafi Bölgelere Göre Dağılımı . 64 Tablo–7 : Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlara Karıştığı İddia Edilen Çocukların Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Dağılımı. ............ 65 Tablo–8 : Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlardaki Mağdurların Suç Türlerine ve Cinsiyete Göre Dağılımı......................................... 65 Tablo–9 : Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlarda Mağdurların Suç Türlerine ve Cinsiyete Göre Dağılımı......................................... 66 Tablo–10 : Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlardaki S.K.İ.E.Ç.-Mağdur İlişkisi…. ................ ................................................................... 67 Tablo–11 : Haberlerde Kullanılan Görseller................................................. 67 Tablo–12 : Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuğun Sunuluşu ....... 68 Tablo–13 : İncelenen Haberlerden Elde Edilen Verilerin 2011 Yılı TÜİK Verileri ile Karşılaştırması .......................................................... 97

ix

ŞEKİLLER Sayfa Şekil–1 : Etiketleme Süreci ..... ................................................................... 26

x

KISALTMALAR ABD

: Amerika Birleşik Devletleri

IAB

: Interactive Advertising Bureau (İnteraktif Reklam Bürosu)

IWS

: Internet World Stats

İHG

: İnternet Haber Gazetesi

K.S.

: Karşı Suçlar

M.Ç.

: Mağdur Çocuk

M.Ö.

: Milattan Önce

s.

: Sayfa

S.K.İ.E.Ç. : Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuk S.S.Ç.

: Suça Sürüklenen Çocuk

TDK

: Türk Dil Kurumu

TRT

: Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu

TÜİK

: Türkiye İstatistik Kurumu

UNESCO : United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü)

xi

ÖN SÖZ

“Eğer

insanlar

bir

durumu

gerçek

olarak

tanımlarsa, bu durum sonuçları itibarıyla gerçek olur.” William I. Thomas

Çocuklar toplumun fidanlarıdır. Bir fidan rüzgâra dayanabilir, fakat fırtınaya karşı koyamayacak kadar çelimsizdir. Hepimiz çocuk olmuşuzdur, ancak sadece bazılarımız fırtınayla karşılaşmışızdır. Fırtınayla karşılaşanların suça sürüklenmesine ise çoğu zaman seyirci kalmışızdır. Hatta seyirci bile kalamamış masum etiketinin önüne suçlu etiketini koyarak onu daha çetin fırtınaların içine itmişizdir. Hâlbuki fidanın yanına destek alabileceği, fırtınada tutunabileceği bir çıta çakmış olsaydık, kim bilir ne meyveler verecekti o çocuk.

xii

GİRİŞ

Henüz erginlik çağına girmemiş insan olarak tanımlanabilen çocuk, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinde, Türk Medeni Kanununda ve Çocuk Koruma Kanununda onsekiz yaşını doldurmamış birey olarak nitelendirilmektedir.

Konumuz olan çocuk suçluluğu ile ilgili çalışmayı

bağlayan tanımı ise Türk Ceza Kanunu “Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi anlaşılır.” diyerek yapmaktadır. Hakkında bu kadar akademik araştırma yapıldığı halde çocuk suçluluğu oranlarının 2008’den bu yana artarak devam etmesi oldukça kaygı vericidir. Aslında çocuk suçluluğu suç işlemiş çocukları değil, Çocuk Koruma Kanununda tanımlandığı ve bilim insanları tarafından kabul edildiği şekliyle suça sürüklenmiş çocukları konu alır. Çünkü çocuklar, masum olduklarından ve yaptığı eylemin sonuçlarını idrak edebilecek zihinsel ve bedensel gelişmişlikte bulunmadıklarından dolayı; suç işlemez, suça sürüklenirler. Bundan dolayı suça karışmış olan çocuklar, aynı zamanda aynı suçun mağduru durumundadırlar. Etiketleme

teorisyenleri

suçlu

kariyerinin,

toplumun

sapma

davranışına gösterdiği olumsuz ve sert tepki ile oluştuğunu savunmaktadırlar. Onlara göre; suça karıştığı iddia edilen çocuk, daha ceza adalet sisteminin basamaklarında ilerlerken toplum tarafından etiketlenerek dışlanmakta, bu da tekrar topluma dönme ümidi kalmayan çocuğun kendi gibi soyutlanmış diğerleri ile bir araya gelmesiyle sonuçlanabilmektedir. Nitekim çocuk, kendisini içinde bulduğu bu sapkın alt kültür ile suçlu kariyerinde ilerlemektedir. George Herbert Mead ve Frank Tannenbaum ile başlayan etiketleme fikirleri, 1950’li yıllardan itibaren Edwin McCarthy Lemert ve Howard Saul Becker ile kuram halini almıştır. Lemert’in birincil ve ikincil sapma kavramları ile Becker’in Outsiders (Toplum Dışılar) adlı eseri teoriyi kısa zamanda sosyoloji dünyasında popüler duruma getirmiştir. Yabancı yazında etiketleme teorisi temelli oldukça kaynak bulunsa da çalışmalar yetersizdir. Türkiye’de ise kaynaklar dahi yeterli değildir. 1

Yarım asır öncesinde insanlar, radyo başlarında ajans saatini kaçırmamak için çabalarken, bilgi çağı olan günümüzde, teknolojinin gelişmesiyle zaman ve mekân sınırları ortadan kalkmış, artık güncel ve ayrıntılı haberlere cep telefonundan bile ulaşılabilmektedir. Kitle haberleşme araçlarındaki bu gelişme beraberinde bazı riskleri de getirmektedir. Nitekim özgürlükler alanı olan internet üzerinden yayın yapan gazeteler, zaman zaman reklam endüstrisinden daha fazla pay alabilmek için bireylerin haklarını görmezlikten gelebilmektedirler. İnternet haber gazetelerinin mağdurları arasında en çarpıcı konumu suça sürüklenmiş çocuklar almaktadır. Yarar ve esenliğinin gözetilmesi, herhangi bir nedenle ayrımcılığa tabi tutulmaması, hakkında yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenememesine yönelik önlemler alınması ilkelerini benimsemiş olan Çocuk Koruma Kanunu dahi suça karıştığı iddia edilen çocuklarımızı, gazetelerin etiketlemesinden koruyamamaktadır. Bundan dolayı da internet haber gazetelerinin suça karıştığı iddia edilen çocukların toplum tarafından etiketlenerek dışlanmasına ve dolayısıyla kendi gibi diğerleri ile bir araya gelerek sapkın alt kültürlerini oluşturarak suçlu kariyerinde ilerlemesine farkında olmadan katkıda bulunduğu değerlendirilmektedir. Suça karışan çocuk haberlerinin internet haber gazetelerinden topluma yansıtılışının araştırıldığı çalışmamızda, internet haber gazetelerinin suça

karıştığı

iddia

değerlendirilmektedir.

edilen

Toplam

çocukların

beş

bölüm

etiketlenmesine

olan

çalışmamızın

etkisi birinci

bölümünde araştırmanın konusu, amacı ve önemi, kapsamı ve yöntemi açıklanmıştır. İkinci bölümde önce çocuk ve çocuk suçluluğu ile ilgili kavramlar ve yasal mevzuattaki yeri incelenmiş, daha sonra ise etiketleme teorisini de içinde barındıran sosyoloji teorileri ile çocuk suçluluğu ilişkisi irdelenmiştir. Bu bölümde özellikle araştırmanın dayandığı teori olan etiketleme teorisi ile ilgili; etiketlemenin tarihsel süreci, teorinin temelleri ve varsayımları, çocuk suçluluğu ile ilişkisi, yapılmış çalışmalar ve teoriye getirilen eleştiriler ele

2

alınmıştır. Teorinin temelleri kısmında özellikle Lemert ve Becker fikirleri üzerinde durulmuştur. Kitle haberleşmesinin anlatıldığı üçüncü bölümde, tanımlar ve yasal mevzuattaki yeri nispeten kısa tutularak kitle haberleşme araçlarının suça ve etiketlemeye etkisi ile internet haber gazeteleri üzerinde yoğunlaşılmış, böylece bir sonraki bölümde yer alan uygulamaya zemin hazırlanmıştır. Dördüncü bölüm bu araştırmayı diğerlerinden farklı kılan kısımdır. Bu bölümde birinci bölümde açıklanan yöntem çerçevesinde internet haber gazetelerinin yayınladığı suça karışan çocuk haberlerinin içerik analizi yöntemi ile incelenmesi sonucu ulaşılan sayısal ve betimsel bulgular ortaya konulmuştur. Değerlendirme ve sonuçların bulunduğu beşinci ve son bölümde ise, dördüncü bölümde elde edilen bulgular çocuğun yararı prensibi ve etiketleme teorisi çerçevesinde değerlendirilerek ulaşılan sonuçlar ifade edilmiştir. Haber metinlerinden doğrudan yapılan alıntılarda imla ve dilbilgisi hataları

düzeltilmeden

asıl

metinde

3

olduğu

gibi

sunulmuştur.

BİRİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, AMACI VE ÖNEMİ a. Araştırmanın Konusu Araştırmanın konusunu, internet medyasında suça karıştığı iddia edilen çocuk haberlerinin etiketleme sürecine etkisini incelemek, internet medyasının haberi “yazımı, dili ve olayı nasıl gördüğü” üzerinde durularak, etiketlemeye

etkili

olup

olmadığını

değerlendirmek

oluşturmaktadır.

Dolayısıyla araştırmada, suça karışan çocukların etiketlenmesi riskine karşı haberin sunuluşuna dikkat çekilerek, etiketleme sürecinde haberlerin “dilinin” payının olup olmadığı araştırılmaktadır. Çocuk suçluluğu oranları her yıl artarak devam etmektedir. Dolayısıyla çocukları suça sürükleyen etkenler de artmaktadır, çünkü çocuklar, masum olduklarından ve yaptığı eylemin sonuçlarını idrak edebilecek zihinsel ve bedensel gelişmişlikte bulunmadıklarından dolayı; suç işlemez, suça sürüklenirler. Hatta çocuklar karıştıkları suçun aynı zamanda mağduru olarak kabul görürler. Suça karışmış bir çocuğu suçlu kariyerine sürükleyen en önemli etkenlerden biri ise çocuğun etiketlenmesidir. Etiketleme teorisine göre suça karışan ve toplum tarafından etiketlenerek dışlanan çocuk, kendi gibi diğerleri ile bir araya gelerek sapkın alt kültüre katılır ve sapkın kariyerinde ilerler. Etiketleme süreci olarak tanımlanan bu etkileşim, sapma davranışının toplum tarafından fark edilmesiyle başlar ve günümüzde bu farkındalığa en büyük katkıyı

internet

medyası

sağlamaktadır.

İnternet

haber

gazeteleri,

kamuoyunun oluşumunda etkin rol alırlar ve de toplum, internet haber gazetelerinde

okudukları

haberlerin

içeriklerinden

etkilenirler.

İşte

araştırmanın konusu da internet medyasının etiketleme sürecindeki rolünü irdelemektir. b. Araştırmanın Amacı ve Önemi

Etiketleme teorisi, birincil sapma davranışında bulunduklarından dolayı toplum tarafından etiketlenen çocukların soyutlanması sonucu, bu sapmış kimliği özümseyerek ikincil yani yeni sapmalara yönelebileceğini, hatta kendisi gibi sapmış diğerleriyle bir araya gelerek sapmış alt kültürünü oluşturabileceğini ve suçlu kariyerinde ilerleyebileceğini savunmaktadır. Bu

noktadan

hareketle

araştırmanın

amacı,

internet

haber

gazetelerinde yayınlanan suça karışan çocuk haberlerinin analiz edilerek, haber içeriklerinin suça karıştığı iddia edilen çocuğun toplum tarafından etiketlenmesine etkili olup olmadığının araştırılmasıdır. 2. ARAŞTIRMA SORULARI Araştırmanın problemi, internet haber gazetelerinde yer alan suça karışan çocuk haberleri içeriklerinin, toplumun suça karıştığı iddia edilen çocuğu etiketlemesine etkili olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. Çalışmada cevap aranacak araştırma soruları ise şunlardır: •

Haberlerde sunulan kimlik bilgileri ve görseller dışındaki

verilerden suça karıştığı iddia edilen çocukların kimliklerine ulaşılabilir mi? •

Haberlerin başlığından suça karıştığı iddia edilen kişinin çocuk

olduğu anlaşılıyor mu? •

Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklardan “Suçlu”

olarak mı yoksa “suça sürüklenmiş” olarak mı bahsediliyor? •

Haberlerde suça karıştığı iddia edilen çocuklarla ilgili toplum

olumsuz yönde yönlendiriliyor mu? •

Haberlerde suça karıştığı iddia edilen çocuklarla ilgili suçsuzluk

karinesi ihlal edilmiş mi? •

Haberlerde suça karıştığı iddia edilen çocuklar doğrudan

etiketlenmiş mi? •

Haberlerde

suça

karıştığı

hayatlarının gizliliği ihlal edilmiş mi? 5

iddia

edilen

çocukların

özel



Haberler toplumda ahlaki panik oluşturabilecek yönde içerik

taşıyor mu? 3. ARAŞTIRMANIN KAPSAMI Araştırma, Milliyet, Hürriyet ve Habertürk internet haber gazetelerinin 2012 yılında yayınlamış oldukları ve içeriğinde suça karıştığı iddia edilen 18 yaşından küçük kadın ve erkek cinsiyetinden çocukların olduğu haberleri kapsamaktadır. Araştırmada yaş sınırı olan 18, bireyin karıştığı iddia edildiği suçun gerçekleştiği andaki yaşıdır. Nitekim kovuşturma sürecinin uzun sürmesinden dolayı haberin yapıldığı gün 18 yaşını geçmiş bireyler de kapsama alınmıştır, çünkü eylem çocuklukta gerçekleşmiştir ve bu bir çocuk suçluluğudur. Araştırma için Milliyet,

Hürriyet ve Habertürk internet haber

gazetelerinin (İHG) seçilme sebebi, bu üç internet haber gazetesinin, İnteraktif Reklamcılık Bürosu’nun (Interactive Advertising Bureau-IAB) verilerine göre 2012 yılı boyunca Türkiye’de gerçek kullanıcı sayısı en fazla olan internet haber gazeteleri olmasıdır. Yani bu üç gazete toplumu en fazla etkileyebilecek olan internet haber gazeteleridir. Bu gazetelerin 2012 yılı gerçek kullanıcı1 sayıları Tablo-1’de (s. 7) gösterilmiş olup EK-A’da internet kullanımı verileri ile ilgili ayrıntılı tablolar sunulmuştur. Eylül 2012 verileri internet sitesinde bulunmadığından dolayı tabloda gösterilmemiştir. İnteraktif Reklamcılık Bürosu (Interactive Advertising Bureau-IAB), Türkiye dâhil 33 ülkede faaliyet gösteren ve bu ülkelerdeki reklam yatırımlarına yön veren bir firmadır. Türkiye’deki internet kullanımı en kapsamlı olarak ölçtüğü değerlendirilen IAB, Gemius ve Ipsos KMG şirketler birliği ile ölçümlemesini şu şekilde yapmaktadır: •

12+ yaştan oluşan 4000 kişi ile aylık yüz yüze görüşmeler

yapılarak dağılım hesaplanmaktadır,

1

“Gerçek Kullanıcı Sayısı: Ölçülen ay içerisinde söz konusu sitede en az bir defa sayfa görüntülemiş gerçek internet kullanıcılarının sayısı” (IAB [web], 2012).

6



Araştırmaya katılan sitelere kodlar yerleştirilmekte ve sitelerin

trafik verileri gerçek zamanlı olarak toplanmaktadır, •

Kod yerleştirilmiş sitelerin ziyaretçilerinin sosyo-demografik

verileri, yaşam alışkanlıkları ve sahiplik bilgileri toplanmakta ve trafik verisiyle birleştirilmektedir, •

Yazılım Paneli (Software Panel) devreye girerek ve bilgisayara

indirilen özel bir program ile kodsuz sitelerin kullanımına ve kullanıcılarına ilişkin veri toplanmaktadır. Tablo–1: İncelenen İnternet Haber Gazetelerinin 2012 Yılı Gerçek Kullanıcı Sayıları (IAB [web], 2012).

Milliyet İHG

Hürriyet İHG

Habertürk İHG

Ocak 2012

7.120.773

6.572.303

4.758.744

Şubat 2012

6.743.810

6.405.436

4.397.619

Mart 2012

6.705.641

6.061.444

4.142.590

Nisan 2012

6.851.859

5.987.549

4.397.572

Mayıs 2012

7.294.410

6.360.270

4.575.031

Haziran 2012

7.250.885

6.674.609

4.682.901

Temmuz 2012

7.536.879

7.208.140

4.801.684

Ağustos 2012

7.499.341

7.495.585

5.139.751

Ekim 2012

7.637.663

7.298.193

5.131.686

Kasım 2012

7.525.861

7.175.151

4.759.112

Aralık 2012

7.398.367

7.452.591

4.943.238

7

Araştırmanın zamansal kapsamı 01.01.2012 ile 31.12.2012 tarihleri arasını kapsamaktadır. Bu tarihler arasında suça karışan çocuklarla ilgili toplam 176 haber tespit edilerek incelenmiştir. Ayrıca, internet haber gazetelerinin arşivlerinde doğrudan çocuk suçluluğu konusu aranamamakta olduğundan gazetelerin tek tek ve gün gün haber içerikleri incelenerek örneklem oluşturulmuş ve bu işlem için oldukça zaman harcanmıştır. Bundan dolayı da bir yıldan fazlasını araştırmak fayda-zaman açısından pratik görülmemiştir, nitekim önceki yılara ait haberler 2012 yılı ile paralellik göstermektedir. 4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Araştırmada haber metinleri nitel analiz bağlamında ve betimsel olarak analiz edilmiştir. Bu doğrultuda hedeflenen, haberlerin başlıkları ve içerikleri bağlamında taşıdıkları anlam, yargı ve etiketlerin suça karışan çocuk olgusunu nasıl yansıttığının objektif ve sayısal verilere dönüştürülerek açığa çıkartılmaya çalışılmasıdır. Araştırmada haberler analiz edilirken nitel içerik analizi uygulanmıştır. Birinci aşamada, suç türleri, zaman ve mekân bilgileri, suça karıştığı iddia edilen çocuklara ve mağdurlara ait isim, fotoğraf, yaş, cinsiyet bilgileri, haberde kullanılan görseller ile suça karıştığı iddia edilen çocuktan haberde ne olarak bahsedildiği sayısal tablolarla betimlenmiştir. İkinci aşamada, haberlerin içeriği ve sunuluş biçimi haberlerde sunulan kimlik bilgileri ve görseller dışındaki verilerden suça karıştığı iddia edilen çocukların kimliklerine ulaşılıp ulaşılamayacağı, haberlerin başlığından suça

karıştığı

iddia

edilen

kişinin

çocuk

olduğunun

anlaşılıp

anlaşılamayacağı, metinde suça karıştığı iddia edilen çocuklardan “suçlu” olarak mı yoksa “suça sürüklenmiş” olarak mı bahsedildiği, suça karıştığı iddia

edilen

çocuklarla

ilgili

toplumun

olumsuz

yönde

yönlendirilip

yönlendirilmediği, suçsuzluk karinesinin ihlal edilip edilmediği, haberlerde suça karıştığı iddia edilen çocuklar doğrudan etiketlenip etiketlenmediği, mekânsal etiketleme yapılıp yapılmadığı, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip

8

edilmediği ve ahlaki panik oluşturabilecek yönde içerik taşıyıp taşımadığı açısından incelenmiş ve yorumlanmıştır. Üçüncü aşamada ise, araştırmada incelenen 176 haberden suça karışan çocuğun etiketlemesine dil ve üslup açısından daha şiddetle etkili olduğu değerlendirilen 12 haber ayrı olarak analiz edilerek yorumlanmıştır.

9

İKİNCİ BÖLÜM ÇOCUK SUÇLULUĞU VE ETİKETLEME TEORİSİ

Türk Dil Kurumu’nun (TDK) yayımladığı Büyük Türkçe Sözlük, 1974 Eğitim Terimleri Sözlüğünü kaynak göstererek, “çocuk” kelimesini; “Bebeklik çağı ile erginlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan.” şeklinde tanımlamış ve yaş aralığı belirtmekten ziyade gelişim evrelerini kullanmıştır (TDK [web], 2013). Tüzün ise, çocuğun psikolojik tanımını şu şekilde yapmaktadır (Terzi, 2007: 49-50): “İyiye ve kötüye açık doğasıyla, süreç içerisinde değişen, çevresiyle etkileşen ve gelişen, doğuştan “ne iyi, ne de kötü” bir karakter özelliğine sahip, kişisel yaşantı ve eğitimin baskın unsur olarak belirleyici olduğu bir varlıktır.”

Çocuğun irade gücü, bir şeyi yapmaktan kendisini alıkoyacak ölçüde yeterli değildir. Çocuk, davranışlarını kontrol edemediği gibi dürtülerine de hâkim olamaz (Jacquin, 1969: 42). Çocuklar zayıf ve güçsüz oldukları kadar, onlara, taş atarak yıldızları düşürebileceklerini düşündüren güçlü bir hayal gücüne de sahiptirler. Kolay kandırılabilen çocuğun, olaylardan oldukça kolay etkilenebilen de bir mizacı vardır. Çocukluk dönemi, bitişi bireye göre farklılık göstermekle birlikte, genel olarak ilk çocukluk (2-7 yaş), son çocukluk (7-11 yaş) ve ergenlik (1218 yaş) şeklinde üç alt döneme ayrılır (Ayan, 2011: 14-15). Çocuk, 11-12 yaşlarında, kuvvetli, çevik ve dengeli bir bedene ve bu bedenin hareketlerini istemleri doğrultusunda yönlendirecek bir akla sahip olmaya başlar. 12-13 yaşlarında ise çocuk, duygu ve düşünceler gibi soyut şeyleri anlayabilecek ve çeşitli fikir akımlarına dikkatini verecek duruma gelir. Bu yaşlarda çocuk, içindeki özgür olma istemini, hayatını tek başına yürütebilecek yetenekte ve güçte olduğunu göstererek, ebeveynlerinin yardım önerilerini geri çevirerek, onlardan uzak olmak isteyerek ve belki biraz ölçüsüz biçimde ebeveynlerine isyan ederek açığa vurur. Bu aileden kaçış ve

özgürlük çıkmazı hali çocukta, genel olarak 12 yaşlarından 15 yaşlarına doğru şiddetlenerek artar (Jacquin, 1969: 137-140). Ergenlik, bitiş yaşı ülkelerin sosyo-demografik durumuna göre değişmekle birlikte (Ayan, 2011: 15), erkeklerde 13-20 yaşları arasında, kadınlarda ise 11-20 yaşları arasında yaşanan bir dönemdir (Yavuzer, 1985). Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) UNESCO ise ergenliği 15-25 yaşları arasındaki dönem olarak kabul edilmektedir (Ayan, 2011: 15). Erik Erikson’un psiko-sosyal gelişim teorisinde, kimlik kazanmaya karşı kimlik/rol kargaşası olarak bahsedilen 12–18 yaşları arasındaki dönemin önemi; bedensel ve bilişsel gelişmesinin farkına varan ve bedenine uygun bir kimlik belirlemeye çalışan çocuğun artık “Ben kimim?” sorusunu kendisine yöneltmesinden kaynaklanmaktadır. Çocuk, kendisine sorduğu bu gibi soruları, “taklit” ve “özdeşleşme” şeklinde, olmayı hayal ettiği bireyin yerine koyarak cevaplar, sevdiği ve de kendisine rol model olarak seçtiği bireylere

özenir,

onları

taklit

eder

ve

kendi

davranışlarını

onların

davranışlarına yaklaştırma çabası içine girer. Bunları yaparken de çevresine kendisini anlatabileceği sanatsal yönelimler içine girer; resim yapar, şiir yazar, şarkı güfteler ve besteler (Sağlam, 2007’den aktaran Çalhan, 2008: 21). Şehir hayatı, Akdeniz iklimi gibi faktörler çocuğun daha erken gelişmesini sağlayabileceği gibi; dağlık bölgelerdeki ve kuzey bölgelerdeki soğuk iklimler, sessiz ve sakin bir çevre, çocuğun yalnızlığı, özgürlüğünün engellenmesi ve huzurlu bir yaşam bu gelişimi geciktirebilmektedir (Jacquin, 1969: 137). Ergenlik çağında, zihinsel dikkat eksikliği, aşırı bir sinirlenme ve öfkelenme, heyecanlanmada abartı ve inişli çıkışlı bir duygu-durum hali baskın olduğundan; bu çağın özellikleri olarak gelişme buhranı ve derin istikrarsızlık sayılabilmektedir (Jacquin, 1969: 154-163). Ergenlik dönemi, çocuğun “ben kimim?” sorusuna cevap aradığı, özel bir

kendisini

arama-bulma

dönemidir. 11

Henüz,

özümsediği

değerleri,

şekillenmiş davranış kalıpları olmayan çocuğun, kendisini bulana dek yaşadığı dönemdeki ailevi ve bireysel sorunları, onu sapma davranışına yöneltebilir. Sapma davranışından önceki ya da sonraki dönemdeki aile, okul ve çevre desteği eksikliği, hele bir de çocuk toplum tarafından suçlu olarak etiketlendiyse, ergenlik çağının bir suçluluk kariyeri çağı halini almasına yol açabilir (Coşar, 2005: 284-285). Türkiye’nin 1990 yılında imzaladığı ve 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 1’inci maddesinde, “Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.”

şeklinde tanımlama yapılarak, çocukluğu onsekiz yaşından küçüklük olarak belirtmekte ancak erken yaşta ergenliğini tamamlama kapısını, kanunilik ilkesini de ekleyerek açık bırakmaktadır. Türkiye’nin 1999 yılında imzaladığı ve 2001 yılında yürürlüğe giren Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi, sözleşmenin uygulama alanını açıkladığı 1’inci maddesinde; “Bu Sözleşme 18 yaşına ulaşmamış çocuklara uygulanır.” ifadesine yer vermektedir. 2001 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, kişiliği açıkladığı 11’inci maddesinde, “Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar.” diyerek bir bakıma çocukluğun bitim yaşı olarak 18 yaşına işaret etmektedir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, tanımları açıkladığı 3’üncü maddesinde; “Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.” şeklinde kesin bir tanım yapmıştır. Ayrıca adı geçen kanun, temel ilkeleri açıkladığı 4’üncü maddesinde; “Bu Kanunun uygulanmasında, çocuğun haklarının korunması amacıyla; a) Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması,

12

b) Çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi, c) Çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle ayrımcılığa tâbi tutulmaması, l) Çocuklar hakkında yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenememesine yönelik önlemler alınması ilkeleri gözetilir.”

şeklinde

ifade

ederek

çocuğu

koruma

konusundaki

devlet

sorumluluğunu ortaya koymaktadır. 1926–2005 yılları arasında 79 yıl yürürlükte kalan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, çocukluk haline üç farklı konuda değinmiş ve üç farklı yaş ortaya çıkmıştır. Zira adı geçen kanunun, çocukları kendi haline terk etmek cürümlerini açıklayan 473’üncü maddesinde, “…on iki yaşından aşağı bir sabiyi”; silah ve eczayı nariyeye ait kabahatleri açıklayan 550’nci maddesinde “…on beş yaşından aşağı bir çocuğa”; serhoşluk ile ilgili kabahatleri açıklayan 574’üncü maddesinde, “…on sekiz yaşını doldurmamış bir gence” ifadeleri kullanılarak çocuklukla ilgili 12,15 ve 18 yaşlarından küçüklük halinden bahsedilmekteydi. 2005 yılında yürürlüğe giren ve halen yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ise, tanımları açıkladığı 6’ncı maddesinde, “Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi anlaşılır.” şeklinde ifade ederek, mülga kanundaki bir eksikliği gideren kesin bir tanım yapmıştır. Her toplum, varlığını devam ettirebilmek ve toplumsal yaşamı kolaylaştırmak için yasa, kural ve değerler oluşturmuş ve yasaların ihlaline “suç”, değerlerin ihlaline “sapma”, davranışın sahibine ise “suçlu” ya da “sapkın” adını vermiştir (Öğün, 1990: 1; Bakacak, 2002: 1). Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı Büyük Türkçe Sözlük, 1974 Ruhbilim Terimleri Sözlüğünü kaynak göstererek, “çocuk suçluluğu”nu (TDK [web], 2013); “Tüzece sorumluluk yaşına daha girmemiş olan çocuk ve gençlerin topluma zarar veren ve yasalarca yasaklanmış davranışlarda bulunmaları durumu.”

şeklinde ve maalesef “suçlu çocuk” kelimesini ise (TDK [web], 2013);

13

“1. Toplumun değer ve inançlarına karşı gelen çocuk. 2. Yasaca kovuşturma konusu olacak davranışlar gösteren çocuk ya da genç.”

şeklinde tanımlamıştır. Türk dili için böylesine önemli bir kaynağın “suçlu çocuk” kavramı yerine “suça sürüklenen çocuk”, “suça itilmiş çocuk” ya da “suça karışmış çocuk” kavramlarını kullanmasının daha doğru olacağı değerlendirilmektedir. Masumiyet ilkesinin sonucu olarak, suça sürüklenmiş çocukların aslında o suçtan mağdur olduklarını düşünmektir aslında bu (Avcı A., 2011: 100). Suça karışan çocuklar, toplumun kendilerine yapıştırdığı “suçlu” etiketinden kurtulamadıklarından dolayı, suç teorileri içinde oldukça sık yer almakta ve suç araştırmalarına geniş bir bilgi kaynağı oluşturmaktadırlar (İçli, 2007: 120). Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) “çocuk suçluluğu” kavramı yerine, “genç suçluluğu” (juvenile delinquency, jugendkriminalität) terimi kullanılmaktadır (Attar, 2010: 3). ABD’de çocuk mahkemelerinin kurulduğu ilk zamanlarda, çocuk suçluluğunun işareti olarak sigara ve alkol kullanımı, parlak ayakkabılar, bilardo oynamak veya gazete satıcılığı yapmak görülürken; daha sonraları bunlar sadece suçluluk öncesi kişiliğin ya da suç işleme eğiliminin bir göstergesi olarak görülmeye başlanmış ve bunların yerini okula gitmeme, evden kaçma veya mahkemenin denetimli serbestlik kararına uymama gibi durumlar almıştır (Lemert, 1967: 31). Daha erken bir yaşta başlayan ve daha fazla sıklıkla devam eden çocuk suçluluğunun, gelecekteki şiddet eğilimini artırabileceği (Borum, 2000: 1268); çocuklukta suça karışan bireylerin yetişkinliklerinde de suça karışma ihtimallerinin daha yüksek olabileceği bildirilmektedir (Korkmaz ve Erden, 2010: 76). Örneğin, yetişkin cinsel suçluluğun ilk işaretleri ergenlikte görülebilmektedir (Saleh ve Gina, 2004: 188). Dünyada yaşamış ilk insanlar olduklarına inanılan Âdem ve Havva’nın ilk çocukları Abel’in, erkek kardeşi Cain tarafından kıskançlık sonucu öldürülmesi kaynakların yazdığı ilk öldürme suçudur (Encyclopaedia

14

Britannica, I, 1989: 24; Encyclopaedia Britannica, II, 1989: 723-724; Encyclopaedia Britannica [web], 2013; Sokullu, 2010: 3; Platt [web]: 55). M.Ö. 451 - M.Ö. 449 yılları arasında iki yılda hazırlanan Roma İmparatorluğu’nun Oniki Levha Kanunlarına (Leges Duodecim Tabularum) kadar, çocuk suçluluğu ile ilgili yasal bir düzenlemeye rastlanmamıştır (Ümit, 2006: 6-7). Oniki Levha Kanunlarında ise suça karışanlar, ergenler ve ergen olmayanlar olmak üzere iki grup şeklinde değerlendirilmekteydi. Yani önemli olan yaş değil ergen olup olmamaktı (Mommsen, 1899: 74) ve buluğa eren çocuk, kanunlar karşısında tam sorumlu sayılıyordu (Polat, 2010: 69). İlk Anglosakson Kanunları ise suça karışmış çocukları tam sorumlu tutmakta ve cezalandırmaktaydı (Sanders, 1970’ten aktaran Ayan, 2011: 15). Çocukları davranışlarından dolayı yetişkinlere nispeten daha az sorumlu tutan çocuk ceza adalet sistemi 19’uncu yüzyılda oluşmaya başlamıştır (Shoemaker, 1990: 5). Çocuklarda ceza sorumluluğunun ayırt edebilme kabiliyetine dayandırılması ilk kez 1810 Fransız Ceza Kanunu ile olmuştur. Ergen olmayanın hiçbir ceza sorumluluğunun bulunmadığı 1858 Osmanlı Ceza Kanunu da bu kanundan etkilenerek, ergen olanların ceza ehliyeti için “fiil ve amelinin neticesi bir cürüm olacağını fark ve temyiz” edebilmek, yani davranışının sonucunun suç olduğunun farkında olmak şartını koyarak, çocukları da içine alan bir düzenlemeye gitmiştir (Atılgan ve Ümit Atılgan, 2009: 13). Türkiye’nin de tarafı bulunduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, 37’inci maddesinde: “Taraf Devletler aşağıdaki hususları sağlarlar: a) Hiçbir çocuk, işkence veya diğer zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaya tabi tutulmayacaktır. Onsekiz yaşından küçük olanlara, işledikleri suçlar nedeniyle idam cezası verilemeyeceği gibi salıverilme koşulu bulunmayan ömür boyu hapis cezası da verilmeyecektir.”

şeklinde ifade ederek bir yandan çocuğun idamını ve müebbet hapsini yasaklarken, diğer yandan da çocuğun adalet sistemi içerisinde korunması, kötü muameleye maruz kalmaması hükmünü getirmiştir. 15

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, tanımları açıkladığı 3’üncü maddesinde: “Suça sürüklenen çocuk: Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu, ifade eder.”

şeklinde ifade ederek suça karışan çocuğun, aslında suça itildiği varsayımını, “suça sürüklenen çocuk” şeklinde kavramlaştırarak resmen kabul etmiş olmaktadır. Kullanılan bu kavram, kanunun hazırlanması esnasında sosyoloji uzmanlarının da katkıda bulunduğunun açık bir göstergesidir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, yaş küçüklüğünü açıkladığı 31’inci maddesinde: (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir. (2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış

olanların

işlediği

fiilin

hukukî

anlam

ve

sonuçlarını

algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme

yeteneğinin

varlığı

hâlinde,

bu

kişiler

hakkında

suç,

ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz. (3) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.

şeklinde ifade ederek, suça karışan çocukların cezalandırılma durumlarını yaş durumuna ve işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu 16

fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâline göre düzenlemiştir. Bu maddeye göre 12 yaşından küçüklere ve 15 yaşından küçük olup işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayanlara veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş olanlara ceza verilmemekte, ancak birey 18 yaşını doldurduğu andan itibaren tam sorumlu sayılmaktadır. İdam cezasının zaten hiçbir şekilde bulunmadığı bu kanunda ayrıca, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye uygun olarak, çocuğun müebbet hapis cezası ile cezalandırılamayacağı da açıktır. Suça karışmış çocukların yeniden topluma kazandırılmasında, çocuğun psiko-sosyal ihtiyaçlarına ve karıştığı suçun risk derecesine uygun tedbirlerin alınması şarttır (Attar, 2010: 6). Aksi halde çocuğun suçlu bir kariyere

yönelme

eğilimi

artabilecektir.

Çocuk,

toplumdan

şefkat

beklemektedir ve bu şefkati vermeyen topluma düşman olabilmektedir. Ceza adalet sisteminde hem suçlunun cezalandırılması, hem de ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılması hedeflenir. Özellikle çocukların yargılanmalarında ıslah ön plandadır ve bundan dolayı da suça karışmış çocukların tutuldukları yere ıslahevi denilmektedir. Bu konudaki bir diğer nokta ise; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda olduğu gibi, suça karışmış çocukları, yasaların “suça sürüklenmiş” olarak kabul etmesidir. Bunda çocuğun

masumluğu

ve

henüz

bedensel

ve

zihinsel

gelişimini

tamamlamamış olması nedeniyle sapma davranışına yönelme ihtimalinin fazlalığı etkindir (Coşar, 2005: 317–318). Çocuğun topluma uyum sağlayamadığının en önemli göstergesi olan sapma davranışı ve suçlar, basit ve nispeten önemsiz bile olsa, sonraki yaşlarda ortaya çıkacak daha ciddi ve önemli suçların ve suçlu kariyerinin işareti olabilir (Öter, 2005: 8). 1. SOSYOLOJİK TEORİLERE GÖRE ÇOCUK SUÇLULUĞU Çocuk suçluluğunda sapkın kişiliğin oluşumuna etki eden nedenleri en sistemli şekilde açıklayan teoriler sosyolojik teorilerdir (İçli, 2007: 89). Sosyolojik teoriler, biyolojik ve psikolojik teorilerin çocuk 17

suçluluğuna tam anlamıyla açıklık getiremediğini iddia etmişlerdir (Ayan, 2011: 20). a. Sosyal Yapı Teorileri (1) Sosyal Disorganizasyon Teorisi Şehir yaşamının doğal bir sonucu olarak görülen bu teori, Clifford Shaw ve Henry McKay’ın “concentric zone” (eş merkezli çemberler) ve

“gradient”

(derece

derece

değişen)

hipotezleri

temel

alınarak

geliştirilmiştir. Bu teoriye göre; şehrin kenar mahallelerindeki nüfus, düşük ekonomik imkânlar, göçmenlerin varlığı, yetişkin suçluluğu, zihinsel kargaşa gibi etkenler değerlerin çatışmasına yol açarak sosyal düzensizliğe yol açmaktadır. Suçlu davranışının çevreden önemli derecede etkilendiği ve özellikle

çocuk

kötüleşmesinin

suçluluğuna, yol

açtığı

yaşanılan

çevrenin

savunulmaktadır.

İşte

şartlarının çocuk

giderek

suçluluğunu

ivmelendiren, suç oranlarını artıran, çete kültürünü yayan ve çocukların kontrolünü zorlaştıran bu düzen sosyal disorganizasyondur (Shoemaker, 2010: 103–106; Ayan, 2011: 21). Shaw ve McKay yaptığı çalışmalarda, ahlak değerleri çatışması, bozulmuş toplum yapısı ve sürekli olmayan komşuluk ilişkilerinin olduğu bölgelerde çocuk suçluluk oranlarının yüksek; çocuğu daha iyi yetiştirme ve terbiye etme çabalarının, ahlaki değerlerin bulunduğu bölgelerde ise çocuk suçluluk oranlarının düşük olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ebeveynleri ve toplum tarafından göz ardı edilmelerinden dolayı, ahlaki değerlerin bulunmadığı bölgelerde çocukların sapma davranışları artmaktadır (Attar, 2010: 18). (2) Gerilim Teorileri Gerilim teorileri iki ana teoriden oluşur. Bunlar anomi ve göreli yoksunluk teorileridir. Anomi, toplumun gelişmesi ile ilgili sosyal şartlar ve kişisel imkânlar arasında ortaya çıkan tutarsızlığı ön plana çıkarmaktadır. Anomi teorisinin, sapma ve suç davranışını açıkladığı önemli bir varsayımı, kendilerini yasal ekonomik faaliyetlerde dezavantajlı olarak gören birçok 18

insanın

yasal

olmayan

faaliyetlere

kendilerini

motive

olmuş

olarak

görmeleridir. Bu bireyler çalışmak isteyebilir ya da toplumun üretken üyeleri olmak isteyebilirler fakat işsizlik ve mesleki yeteneklerini geliştirme imkânlarının yokluğu nedeniyle, belki hayal kırıklığı, belki de ekonomik ihtiyaçlarından dolayı suça yönelirler (Shoemaker, 2010: 120-121; Ayan, 2011: 22). Durkheim anomiyi, toplumsal bilincin bireysel bilinçten oldukça etkilenerek zayıflaması ve bireyleri bir araya getirmede toplumun aciz kalması olarak tanımlayan ve kavramlaştıran ilk sosyolog olmuştur (Tolan, 1983: 25’ten aktaran Ayan, 2011: 22). Merton (1938: 681–676), alt sınıftan fakir insanların toplumun kullanımına sunulan bazı imkânlardan, eşit bir şekilde yararlanamadıklarını ve bu insanların amaçlarına ulaşabilmek için suça yönelmelerinin doğal olduğunu savunur ve şu beş temel modeli sunar: uyum, yenilik yaratma davranışı, şekilci davranış, çekilme kaçış davranışı ve isyan davranışı (Ayan, 2011: 22). Göreli yoksunluk teorisi ise; bireylerin, kendilerinin veya içinde bulundukları şartların değerlendirmesini, kendi emsalleri olan diğer insanların durumuna göre mukayese ederek yapacağını savunur. Bu teori ayrıca, birçok insanın suç işleyen diğerleriyle aynı şartlarda yaşadıkları halde neden onlar gibi suç işlemediklerini açıklamaya çalışır (Merton, 1968: 281-290; Ayan, 2011: 23). (3) Alt Kültür Teorileri Merton ve Durkheim’ın anomi teorisi, çocuk suçluluğunun alt kültür teorilerine de temel oluşturmuştur. Alt kültür teorisinde, suça karışmış çocukların, baskın olan kültüre tepki olarak kendi alt kültürlerini oluşturdukları savunulmaktadır (İçli, 2007: 98). Alt kültür, baskın kültür içinde kendi kuralları, normları ve değerleri olan bir alt alandır. Alt kültür teorileri; orta sınıf ölçü çubukları, odak ilgiler ve ayırıcı fırsat teorileri olmak üzere üç gruptur (Ayan, 2011: 24).

19

Orta sınıf ölçü çubukları: Cohen (1955), alt sınıf çocukların, orta sınıf standartlarıyla

değerlendirilmesi

ve

bu

standartları

yeterince

karşılayamamalarından dolayı suça karıştıklarını savunur (Ayan, 2011; 24). Odak ilgiler teorisi: Walter ve Miller’a göre; aynı cinsiyetten alt sınıf çocuklar, orta sınıf değerlerden ayrı, belirli bir kültüre sahiptirler ve birleşmiş alt kültürün sonucunda da çocuk suçluluğu ortaya çıkmaktadır (Ayan, 2011: 25). Ayırıcı fırsat teorisi: Richard Andrew Cloward ve Lloyd Edgar Ohlin’e göre; alt sınıftan çocuklar eğitim, para ve statü gibi fırsatlardan diğer sınıflardakiler kadar yararlanamadıkları için yasal olmayan yol olan suça karışırlar (Ayan, 2011: 26). Cloward ve Ohlin’in teorisine göre; toplumun tüm katmanlarındaki bireyler aynı başarıyı hedeflemelerine rağmen, alt sınıftan olanların bu başarılara ulaşmak için fırsatları sınırlıdır. Geleneksel toplum içinde kendilerini başarısız olarak gören bireyler başarı kazanmak için alternatif ya da yenilikçi yolları araştıracaklardır. Yasal yollarla başarıya ulaşabilme ümidi olmayanlar, kendileri gibi düşünen akranları ile birlikte bir çeteye katılarak bireysel başarı kazanacaklar ve davranışlarının grubun diğer üyeleri tarafından kabul görmesi ile de tatmin olacaklardır (Siegel, 2012: 173, 217; İçli, 2007: 101). Nitekim TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2011 yılında “suça sürüklenme” nedeni ile güvenlik birimlerine getirilen çocuklardan % 60,3’ü (51.167) kendisine isnat edilen suçu iştirakle, % 39,7’si (33.749) ise tek başına işlemiştir (TÜİK, 2011: 26). b. Sosyal Süreç Teorileri Bireyin sosyalleşme şeklindeki sapmanın ve sapmış akranlarla yakın temasın suça yönelttiği fikrine dayanan sosyal süreç teorileri, suç davranışının sebepleri olarak görülen sosyal mekanizmaları araştırır (Ayan, 2011: 27). Ancak Reckless’a göre; bir bölgede çocuk suçluluğu oranı fazla bile olsa, içyapısı iyi olan bir çocuk suça karışmayabilmektedir (Haskell ve 20

Yablonsky, 1983: 487-488’den aktaran Attar, 2010: 22). Bu teoriler sosyal öğrenme, sosyal kontrol ve sosyal tepki teorilerinden oluşmaktadır. (1) Sosyal Öğrenme Teorileri Taklit: Gabriel Tarde, birbirleri ile yakın ve samimi temas halinde olan çocukların, birbirlerini taklit ettiğini, taklidin yetişkinden çocuğa olacak şekilde yukarıdan aşağıya yayıldığını ve yeni davranışların, eskilerinin üzerine ilave olduğunu savunur (Ayan, 2011: 28). Ayırıcı Birleşme (Etkilenme): Edwin Sutherland’e göre; insanlar sapma davranışını, maruz kaldıkları anti sosyal tanımlardan öğrenirler ve özellikle

yakın

arkadaşlarının

kültürel

standartlarına

cevap

verirler.

Sutherland’e göre suçluluk, çocukluğun ilk evrelerinde gelişir ve ömür boyu devam eder (Ayan, 2011: 28-29). Bu teoriye göre; suç geçmişi olan bireyler, suç işlemeyenlerle değil, suç işleyenlerle temas kurarlar (Attar, 2010: 16–17). Ayırıcı Beklenti: Donald Glaser (1956: 433–444), insanların, suçlu davranıştan

elde

edecekleri

kazançla

ilgili

beklentilerinin,

toplumsal

bağlanmadan kaybedeceklerinden fazla ise suça yöneleceklerini savunur (Ayan, 2011: 29). Ayırıcı Pekiştirme: Robert Burgess ve Ronald Akers’e göre; suçlu davranışlar aile ya da arkadaşlarca ödüllendirilip pekiştirildiğinde öğrenilen davranışlardır (Ayan, 2011: 29). (2) Sosyal Kontrol Teorileri Sosyal kontrol teorileri, kontrol edici güçlerin olmadığı veya olup da yetersiz kaldığı durumlarda, çocukların suça karıştığını savunur. Sosyal kontrol iki çeşittir: Birincisi bireysel ve psikolojik etkenleri içeren kişisel kontrol; ikincisi ise, aile, okul, devlet ya da dini faaliyetleri içeren sosyal kontroldür (Ayan, 2011: 30). Sosyal kontrol teorisine göre; sosyal bağlar, orta sınıf değer ve kurumları (okul, aile, devlet, din) esas alınarak tanımlandığından dolayı, alt sınıflar potansiyel suçlu adayı olarak etiketlenmektedirler (Ümit, 2006: 290). 21

(3) Sosyal Tepki Teorileri Sosyal tepki teorileri, sapma davranışı gösteren birey ya da gruplara verilen sosyal tepkiler ışığında suç davranışının ortaya çıkışını açıklamaya çalışırlar (Ayan, 2011: 30). (a) Sembolik Etkileşim Teorileri Nötrleştirme/Sürüklenme: David Matza, sürüklenme (drift) teorisinde, çocukların ruhsal durumlarına ve duygularına göre suçun içine sürüklenebileceğini veya suçun dışında kalabileceğini savunur. Yani, gerek suça karışma gerekse uyma davranışı suçlu çocuk karakteristiğidir. Bundan dolayı suça tamamen karışmış olmaları, çocukların suçlu kariyerini benimseyeceğini göstermez. Gresham M. Sykes ve Matza (1957: 667-669) beş çeşit nötrleştirme tekniği olduğunu iddia eder. Bunlar: Sorumluluğu inkâr, zararı inkâr, mağduru inkâr, kınayanların kınanması ve daha yüksek sadakat talebidir (Ayan, 2011: 33–35). Diğer sosyolojik yaklaşımlardan farklı olarak sembolik etkileşimciler, bireylerin

neden

suça

karıştığını

araştırmadılar;

onlar

şu

sorulara

odaklandılar (Sandstrom, Martin ve Fine, 2001: 223): •

Sapma, kuralların oluşturulup uygulatılmasıyla nasıl ortaya



Kuralları kimler yapar?



Kurallar nasıl, ne zaman ve neden uygulanır ya da zorla

çıkar?

uygulatılır? •

Neden bazı insanlar kuralları ihlal etmeye daha çok eğilimli

olarak etiketlenir? •

Bu

insanların

eylemleri,

etkileşimleri

etiketlenmelerinden sonra nasıl değişmektedir? (b) Etiketleme Teorileri 22

ve

öz

tanımları

Tarihe baktığımızda dini kuralların, yasaların ve sosyal değerlerin ihlalinde uygulanan en eski ceza yönteminin “kirlenmişlik” etiketi olduğu görülür. Etiketlenen suçlu bireyin toplumdan dışlanması da, bu kirlenmişliğin bulaşıcı olduğu inancından kaynaklanmaktadır (Yücel, 2003: 32). Günümüzde uygulanan sosyal etiketleme geçmişte fiziksel etiketleme olarak uygulanmaktaydı (Bakacak, 2002: 8). Görsel araçlarda ün salmış olan Yunanlılar, işaretlenen kişinin ahlaki durumunun sıra dışı ve kötü olduğunu göstermek için tasarlanmış vücut işaretlerine atfen, damga (stigma) kavramını başlatmışlardır. İşaretler vücuda kesilerek veya yakılarak çizilir ve işareti taşıyanın bir köle, suçlu veya hain olduğu, kendisinden kaçınılması gereken bozulmuş ve kirlenmiş bir insan olduğu toplum huzurunda ilan edilir ve böylece sakıncalı birey, toplum önünde hem fiziksel hem de öznel olarak etiketlenirdi (Goffman, 1965: 1). Toplum, sosyal düzenden sapmayı engellemek için kural niteliğinde değerler ortaya çıkarmaktadır (Erkenekli, 2009: 31). Etiketlenme korkusu, suç işleme potansiyeli olanlarda ve sosyal değerlerden sapanlarda, yasal ceza yaptırımı korkusundan daha ağır basmakta ve bu korkunun, suçları önlemede büyük etkisi bulunmaktadır. Ceza hukuku tarihindeki ilk etiketleme örnekleri fiziksel etiketlemelerdir. Nitekim Hammurabi Kanunları 127’nci maddede: “Eğer her hangi bir kişi tanrı’nın kız kardeşlerine (rahibelere) ya da her hangi bir kişinin karısına iftira atarsa ve bunu ispat edemezse, bu adam hakim huzuruna çıkartılır ve alnı işaretlenir (derisi çizilerek ya da belki de saçı kesilerek).”

şeklinde belirtilmektedir. 18’inci yüzyıl Avrupa ve İngiliz kanunlarında ise yanakların ve alnın damgalanması, uygulanan bir etiketleme yöntemiydi (Yücel, 2003: 33). 18’inci yüzyılın sonlarına kadar, İngiliz ve Amerikalı mahkûmlardan cinayet işleyenlerin “M” (murder), hırsızlık yapanların ise “T” (thief) şeklindeki suçlu etiketlerini taşımaları zorunluydu. Mahkûmların vücutlarına, kesilerek 23

ya da yakılarak vurulan bu etiketler, kendisinden uzak durulması gereken bir insan olduğunu göstermekteydi (Adler, Mueller, Grekul ve Laufer, 2009: 194). Etiketleme teorisi sapma davranışını, sapanın kişiliğini ve sosyal yapıyı göz önünde bulundurarak açıklayan teorilerden farklı bir bakış açısı ile açıklamaktadır. Bu teori sapmayı açıklarken, diğerlerinin ve ceza adalet sisteminin sapma davranışı gösteren kişiye tepkisini ve bu tepkilerin sonuçlarını incelemiştir. 1950’lerden sonra ciddi anlamda çıkış yapan teorinin temelleri, Chicago Üniversitesi’ne, George Herbert Mead (1918) ve Frank Tannenbaum (1938)’a kadar dayanmaktadır (Ümit, 2006: 112; Sokullu, 2010: 185). Suça karışmış bireylerden tutun, akıl hastaları, AIDS/HIV, frengi hastalıklarına yakalanan bireylere kadar geniş bir kesim etiketlenmekten kurtulamamıştır (Bakacak, 2008: 2) Mead’e göre; “kanunun ihtişamı, elinde ateşten bir kılıçla kapıda bekleyen ve insanları ait olduğu dünyadan koparıp atan bir melektir.” Bu ifadeyle Mead, bir yandan adaleti sağlayan mekanizmayı bir meleğe benzetirken, diğer yandan da adaletin, suçluları toplumdan tamamen kopardığını ve etiketleyerek dışlanmalarını sağladığını resmetmiştir. (Mead, 1918: 587). Tannenbaum, 1938’de yayımladığı “Crime and the Community” (Suç ve Toplum) adlı eserinde, etiketlemeyi “tagging” (fişleme) kavramıyla tanımlayarak, sapmayı takiben uygulanan etiketlemenin bireyi tamamen uyumsuz kılabileceğini savunmuştur (Pfohl, 1994: 347’den aktaran Ümit, 2006: 112). Tannenbaum’un fikirlerini bir adım daha öteye götürerek, etiketleme teorisini geliştiren Edwin McCarthy Lemert, 1951 yılında yayımladığı “Social Pathology” adlı eserindeki birincil ve ikincil sapma kavramları ile teorinin çerçevesini çizmiştir. Lemert’in fikirlerini Howard Saul Becker’in 1963’de yayımladığı “Outsiders” adlı eseri takip etmiş ve teori geniş yankı bulmuştur (Ümit, 2006: 112). John Braithwaite ise, yeniden bütünleştirmeye yönelik etiketleyici utandırma konusunu işlemiştir (Bakacak, 2002: 30).

24

Etiketleme kuramına göre; toplumun, sapma davranışına olumsuz tepki

gösterdiği

çocuk

etiketlenmekte

ve

geleceğin

suçlusu

ortaya

çıkmaktadır. Gözaltına alınmaktan hüküm giymeye kadar, ceza adalet sisteminde ilerlemesiyle doğru orantılı şiddette etiketlenen çocuk, artık bu etiketi özümsemekte ve toplumdan soyutlanmış olarak suç kariyerine devam etmektedir (Albanese, 1985: 32-33’ten aktaran Attar, 2010: 22). William I. Thomas’a göre; “Eğer insanlar bir durumu gerçek olarak tanımlarsa, bu durum sonuçları itibarıyla gerçek olur”. Zengin Türk dilinde de bu konuyla ilgili atasözleri ve deyimler bulunmaktadır. “Adı deliye çıkmak”, deli olmadığı hâlde deli olarak tanınmak anlamına; “demir ıslanmaz, deli uslanmaz” ve “taş ne kadar ıslanırsa, deli o kadar uslanır”, her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir özelliği vardır anlamına; “bir adama kırk gün (deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur) ne dersen o olur”, sürekli telkinlerle bir kişinin bilinçaltına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir, anlamına gelmekte ve halk tarafından sıklıkla kullanılmaktadır (TDK [web], 2013). Toplum etiketlemeye o kadar alışmıştır ki, “anne” etiketini özenle üstünde taşıyan kadın, bir suç işlerse, ki toplum gözünde bu suçun ne olduğunun bir önemi yoktur, toplum hemen kendisine “fahişe” etiketini yapıştırmaktadır (Savcı, 2004: 14’ten aktaran Çetinkaya, 2006: 30). Bu tehlikeli etiketin en çok yapıştırıldığı bireyler ise çocuk yaştaki genç kadınlardır. Etiketleme

teorisine

göre;

bireylerin

suç

işlemesi

üzerinde,

etiketlenmiş olmalarının büyük etkisi bulunmaktadır. Teoriye göre bu süreç, etiketlenme, dışlanma ve bireyin eleştirilen niteliklerinin pekiştirilmesi şeklinde çalışmaktadır (Bal, 2004: 21’den aktaran Kılıç, 2007: 77-78). Shoemaker (2009: 293) Şekil-1’de (s. 26) gösterilen etiketleme sürecini şu şekilde sıralamıştır: •

Birincil sapma,



Muhtemel yakalanma ve resmi makamlarca etiketlenme,

25



Çocuk ceza adalet sisteminde ilerleme,



Toplumun suçlu olarak tanımlandırması,



Suçlu tanımlamasını kabullenme,



Suç davranışının devam etmesi, ikincil sapma. Muhtemel yakalanma ve resmi makamlarca etiketlenme

Birincil Sapma

Çocuk ceza adalet sisteminde ilerleme

Toplumun suçlu olarak tanımlandırması

Suçlu tanımlamasını kabullenme

Suç davranışının devam etmesi, ikincil sapma

Şekil-1: Etiketleme Süreci Etiketleme teorisyenlerine göre; birincil sapma “her insan mutlaka bir kere suç işler” mantığından dolayı nispeten önemsizdir; önemli olan bireyin neden suç işlemeye devam ettiğidir (Triplett ve Jarjoura, 1994: 242). Bundan dolayı teori, suçlu kariyerinin, suçun tespit edilerek toplum tarafından etiketlenmesinden sonra başladığını varsaymaktadır (Dönmezer, 1994: 125). Frank Tannenbaum (1938), “Suç ve Toplum” (Crime and the Community) adlı eserinde sunduğu, şehrin kenar mahallelerinde yaşayan “yaramaz

çocuklar”

olarak

nitelendirdiği

bir

örneklem

üzerindeki

çalışmasında, etiketlemenin çocuk adalet sistemine girmiş olmanın bir sonucu olduğu bulgusuna ulaşmıştır. Tannenbaum, bireyin etiketlendiği şeyin ta kendisi olmasını, kötülüğün dramatize edilmesi (dramatization of evil) ile ifade etmiştir. Tannenbaum’un ortaya koyduğu şekliyle, suçlu bireyin ortaya çıkış süreci, onu etiketleme, tanımlama, kimlik oluşturma, tecrit etme, betimleme,

vurgulama

ve

davranışıyla

ilgili

onu

bilinçlendirmeden

oluşmaktadır. Bilinçlendirme aşaması, suçlunun şikâyet edilen özelliklerini teşvik ederek, fikir vererek, vurgulayarak ve hatırlatarak gerçekleşmektedir (Bakacak, 2002: 10; Shoemaker, 2009: 290–291). Yani suçlu bireyin 26

davranışı diğerleri tarafından değerlendirilmekte ve birey, bu davranışlar hakkında bilinçlendirilmesi sonucu suçlunun ta kendisi olmaktadır (Reid, 1982: 168’den aktaran İçli, 2007: 127). Tannenbaum’a göre; suça karışmış bir çocuk hakkında mahkemenin verdiği hüküm, çocuğun, okuldaki arkadaşları arasında veya anne babalar arasında, ün yapmasına veya mevcut ününü artırmasına yol açabilir. Sapma davranışına uygulanan yaptırımların toplumda duyulmasıyla, suça karışan çocuğun ahlak dışı karakteri pohpohlanacak ve diğerleri, bu çocuğa her zaman “suçlu” gözüyle bakacaktır (Bernburg, Krohn ve Rivera, 2006: 68). Etiketleme teorisinin esası Edwin McCarthy Lemert’in “sosyal kontrol sapmaya yol açar” düşüncesidir (Picca, 1995: 18; Göksu ve Karakaya, 2009: 33). 1967 yılında, Lemert, şu ifadeleriyle suç ve sapma ile ilgili düşünce devrimini özetlemiştir (Young, 1999: 39): “Bu, sapma sosyal kontrole yol açar düşüncesi üzerinde ağırlıkla duran eski sosyoloji anlayışından büyük bir dönüştür. Ben tam tersi düşünceye inanmaya başladım; bu, modern toplumda sapmayı çalışmak için, aynı derecede savunulabilir ve potansiyel olarak daha zengin bir kavram olan sosyal kontrol sapmaya yol açar düşüncesidir.”

Belki de etiketleme teorisinin en açık ifadesi Lemert’in şu üçlü tespitidir (Bowers, 2004: 7): •

Birincil sapma; ilk sapma davranışı veya karakteristiği,



Sosyal (toplumsal) tepki; ilk sapmaya diğer insanların cevabı,



İkincil sapma; sapkın bireyin sosyal tepkiye cevabı.

Lemert’e

göre

sapma,

davranışa

gösterilen

sosyal

tepkiden

kaynaklandığı için, ne iyidir ne de kötü. Sapkınlığı, sapkın birey ve toplumdaki

diğerleri

açısından

tanımlayan

Lemert’e

göre

sapkınlık,

sosyopatik bir davranıştır (Ayan, 2011: 35). Lemert’e göre; toplumdaki diğerleri, sosyal kontrolün de temsilcileri olduklarından dolayı etiketleme sürecinin de baş aktörleridir. Bu sürecin ikinci 27

aktörü ise etiketlendiğinden dolayı sapkın davranışa yönelen sapkındır. (Shoemaker, 1990: 210-211; Siegel, 2012: 253; Ayan, 2011: 35). Lemert, etiketleme teorisi denildiğinde ilk akla gelen, teorinin ilk sistematik gelişiminin temel taşları olan birincil ve ikincil sapma kavramlarını türetmiştir (Shoemaker, 2010: 259). Birincil sapma: Bu kavram, birçok etkenin sebep olabileceği ilk uyumsuzluk davranışıdır ve diğerleri tarafından henüz tespit edilmemiş veya farkına varılmamıştır. Birincil sapmanın aktörleri, davranışlarını toplumun sapma davranışına olan tepkisine göre ayarlayamazlar (Shoemaker, 2010: 261; Ayan, 2011: 36). Lemert’e göre, birincil sapma norm ihlalini veya aktör üzerinde çok az etki bırakan ve çabucak unutulan suçları içerir (Siegel, 2012: 253; İçli, 2007: 127). İkincil sapma: Birincil sapmanın tam tersine bu sapma, bir sapma vakası toplumun diğer önemli bireylerinin ya da olumsuz etiket yapıştıracak sosyal kontrol ajanlarının dikkatini çektiğinde ortaya çıkar ve sapma genişler. Suçlular kendilerini toplumdan soyutlanmış hissederler, kendi sapkın rollerine sıkıca kenetlenmiş hale gelirler ve sapkın alt kültürlerini ya da gruplarını oluşturmak için kendileri gibi etiketlenmiş diğerlerini ararlar (Siegel, 1989: 253; İçli, 2007: 127). İkincil sapma, toplumun sapkın olarak etiketlediği bireyin, kendini tanımlaması ve sosyal etkileşim sorunları sonucunda ortaya çıkan sapmadır. Bu sapma, birincil sapmanın sebeplerine ilave olarak ortaya çıkan ve sapmanın yeni ve çoğu zaman daha ciddi şeklidir. Yani ikincil sapma, etiketlemenin acısıyla oluşan bir uyumsuzluktur (Shoemaker, 2010: 261; Ayan, 2011: 36). Sapkının, ilk etiketlenmesinden sonraki sapmalarının ifade edildiği bu aşama, suçlu kariyeri riskinin de habercisidir. İkincil sapma, birincil sapmadan sonra başlar ve yaptırımlarla gelişir, sapma ve yaptırımlar eş zamanlı ve doğru orantılı olarak artar ve kendini sapkın olarak görmeye başlayan birey bu rolü kabullenir (Ayan, 2011: 36).

28

Lemert’e göre ikincil sapmanın oluşum senaryosu şu şekilde işlemektedir (Adler, Mueller, Grekul ve Laufer, 2009: 193–194; Sokullu, 2010: 187): •

Çocuk, sıradan bir sapma davranışında bulunur (birincil

sapma), •

Resmi olmayan tepki ortaya çıkar,



Çocuk, kuralları ihlal etmeye devam eder,



Artan fakat halen birincil sapma, toplumsal tepki ve soyutlanma



Çocuk, daha ciddi sapma davranışında bulunur ve yaptırımda

oluşur,

bulunanlara karşı nefret besler, •

Yasal tepki; çocuk hakkında “çocuk suçlu” hükmü verilir,



Çocuk, mahkeme tarafında “suçlu”, komşuları ve akranları

tarafından “kötü” olarak etiketlenir, •

Çocuk, kendisinin “suçlu” olduğunu düşünmeye başlar ve kendi

gibi olanlara katılır, •

Çocuk, başka ancak daha ciddi bir (ikincil) sapma davranışında

bulunur, •

Çocuk, kayıtlarına daha fazla suç eklemiş olarak çocuk

mahkemesine geri döner, toplumdan daha çok kovulur ve tamamen sapkın bir hayat tarzı sürmeye başlar. Yani, ikincil sapma, çeşitli kereler gelgitler yaşayan etiketlenmiş bireyin, bu etiketi özümsemesiyle ve etiketleme süreci nedeniyle ortaya çıkar (Sokullu, 2010: 187). Ayrıca mahkemeden verilen mahkûmiyet kararının, bireyin etiketlenmesine şu şekilde etkisi olmaktadır (Walker, 1980: 142143‘ten aktaran Sokullu, 2010: 188-189): 29



Şüphe altında olma,



İş bulma zorlukları,



Toplum dışına itilme,



Kendine olan saygı ve güvenin yitirilmesi,



Damgalanmaya tepki,



Damgalayanlara tepki,



Kutsal duruma gelme.

Etiketlenmiş birey bundan sonra, bir kısır döngü şeklinde, bu yeni kimliğine uygun olan rolü üstlenmek ve kendisi gibi diğer suçlularla ya da sapkınlarla aynı dünyayı paylaşmak durumundadır (Picca, 1995: 18). Birincil sapmadan sonra bireyler üzerinde pekiştirici etki yapacak olan bu etiketler, onları suça daha çok yaklaştıracaktır (Kızmaz ve Bilgin, 2010: 279), çünkü etiketlenmiş bireyi anlayan sadece kendisi gibi etiketlenmiş olan diğerleridir. Howard Saul Becker, “Toplum Dışılar” (Outsiders) adlı eserinde, sapma kavramı ile ilgili olan öznel bakışa doğrudan işaret etmiştir. O’na göre “toplum dışı” kavramı çift anlamlıdır. Birinci anlamı geleneksel şekliyle; sapkınlar toplum dışıdır, ötekidir. Ancak toplum dışı olarak etiketlenen bireyin konuya bakış açısı farklı olabilir. O, kendisinin ihlal ettiği iddiasıyla yargılandığı kuralları ve kanunları kabul etmeyebilir ya da kendisini yargılayacakların ne bu konuda yetkili olduklarını, ne de yasal olarak buna hakları olduğunu düşünebilir. Böylece “toplum dışı” kavramının ikinci anlamı ortaya çıkar; kuralları ihlal eden birey, kendisini yargılayanları ötekileştirir (Becker, 1973: 38; Matza ve Blomberg, 2010: 38). Yani toplum sapkını ötekileştirirken, sapkın da toplumu ötekileştirmektedir. Becker’e göre, ilk sapma tesadüfîdir ve ergenliğin doğal bir parçası olarak kalıcı değildir. Ancak hangi davranışların sapma, hangilerinin sapma olmadığına karar veren toplum, bu sapmayı suç olarak etiketlediğinde sorun ortaya çıkar. Örneğin, mala karşı suça karışan bir çocuk için hırsızlık, toplum 30

tarafından “hırsız” etiketi kendisine yapıştırıldığında artık onun için kaçınılmaz bir eylem halini alır ve ikincil sapma oluşur (Blackburn, 1993; Canter, 2011: 99). Becker, sapmanın toplum tarafından kendi koyduğu etiketlerle oluşturulduğunu

savunur.

O’na

göre

zaten

ihlalinin

sapma

olarak

adlandırıldığı kuralları ve kanunları yapan, giderek daha çok insani davranışı suç kapsamına sokan, bunları seçtikleri insanlar üzerinde uygulayan ve toplum dışı etiketini yapıştıran sosyal gruplardır. Bu açıdan bakıldığında sapma, bireyin davranışının bir niteliğinden ziyade, suçlu etiketi yapıştırdıkları bireyler üzerinde bu kuralları ve yaptırımları uygulatmanın bir sonucudur. Öyleyse sapkın, etiketin uygulandığı birey; sapma ise etikete konu olan davranıştır (Becker, 1973: 9; Dönmezer, 1994: 353; Sokullu, 2010: 186; Göksu ve Karakaya, 2009: 31; Canter, 2011: 98). Becker’e göre sapkın ve sapkın olmayan arasındaki tek fark, sapkının toplum tarafından etiketlenmiş olmasıdır. Yani, sapma davranışı sosyal tepkinin şeklinden etkilenmektedir (Schur, 1969: 115’ten aktaran İçli, 2007: 128). O’na göre; çocuk suçluluğu çalışmalarında açıkça görüldüğü gibi, kuralların toplumun bazı kesimlerine daha sıkı uygulanması yönünde bir eğilim

vardır.

Orta

sınıf

mahallelerde

yaşayan

çocuklar,

kenar

mahallelerdekilere nispeten daha az yasal işleme tabi tutulur ve adli sistemin daha ileri aşamalarına ilerlemezler. Yani orta sınıftan bir çocuğun, polis tarafından yakalandıktan sonra karakola götürülme, karakola götürüldükten sonra adli birimlere sevk edilme ve suçu sabit görülüp hüküm giyme ihtimali, kenar mahalledekilere kıyasla oldukça düşüktür ve genellikle ilk aşamada serbest kalırlar. 1960’lı yılların ABD’sinin sosyolojik yapısına da göndermede bulunan Becker, kanunların beyazlara ve zencilere farklı uygulandığını belirtmektedir. O’na göre bir beyaz kadına saldırmış olan zencinin, aynı suçu işleyen beyaza göre daha fazla ceza alacağı; bir zenciyi öldüren başka bir zencinin, bir beyazı öldüren başka bir beyazdan daha az ceza alacağı aşikârdır (Becker, 1973: 12-13; Sokullu, 2010: 187; Ümit, 2006: 114; Bakacak, 2002: 16). Adli süreçte daha fazla ilerleyen ve daha fazla ceza alan 31

bireyin ise hayatını normale döndürerek beyaz bir sayfa açma ihtimali giderek azalmaktadır (Cohen, 2007: 33; Ümit, 2006: 241). Daha fazla suç işlediği önyargısı ile etiketlenen kenar mahalle çocuklarına uygulanan bu negatif ayrımcılık, bir sapma davranışına uygulanan adalet sisteminin ve verilen tepkinin standart olmadığını, bu tepkinin nesnellikten uzak öznelliğe yakın olduğunu, yani sapma davranışını gösterenin diğerlerinin gözünde kim olduğuna bağlı olduğunu göstermektedir. Becker bu şekilde, kural koyucuların toplum dışı olarak görülen insanlara tuzak kurabileceklerini iddia etmiştir. Ayrıca bu uygulamaların yanlışlıkla etiketlemeyi de mümkün kılarak, uygulanan etiketlemelerin mükerrer suçluluğa ve hatta yetişkin suçlu kariyerine sebep olabileceğini belirtmiştir (Becker, 1963: 6-7; Ümit, 2006: 114; Göksu ve Karakaya, 2009: 29). Polis, genellikle suça göre suçlu stereotipleri oluşturmakta ve bu stereotipleri olayları çözümlerken kullanmaktadırlar (Bilton, Bonnet, Jones, Stanworth, Sheard ve Webster, 1987: 475’ten aktaran Göksu ve Karakaya, 2009: 32). Bu stereotiplerde suçlu tipleri olduğu gibi mekân tipleri de vardır. Dolayısıyla, şehrin belli mahallelerinde yaşıyor olmak bile, insanları bazı suçlar için daha hassas bir duruma sokabilmektedir. Becker, bu konuyu şöyle bir örnekle açıklamıştır: Polis, çocukların gürültü yaparak tartışmasına, olay kenar mahallede ise suçluluğun bir belirtisi, üst sınıf bir mahallede ise gençlik ruhu şeklinde yaklaşmaktadır (Göksu ve Karakaya, 2009: 30). Becker’e göre sapma davranışı, etiketleyenin olaya bakış açısına göre değişmektedir, nitekim etiketlenen davranışların çoğu evrensel olarak suç olarak kabul edilmiş değillerdir (Becker, 1973: 18; Sokullu, 2010: 186). Esrar kullanımının, eşcinselliğin, alkol kullanımının ülkeden ülkeye farklı şekilde algılanıyor olması suçun göreceli olduğunun bir göstergesidir (Kızmaz, 2002:168’den aktaran Kılıç, 2007: 79). Sapma, toplumca onaylanmayan davranışlardır ve bu davranış kanuna aykırı ise sapma, suç şeklini alır. Becker’e göre problem, suçluluğu ve mükerrer suçluluğu artıran, sapkın bireyin etiketlenme şeklindedir. Bu etiketlenme şu şekilde olmaktadır (Öter, 2005: 34): 32



Sapma, etiketleyen seyircilerin ilgisini çeker, bireyi sürekli takip

ederler ve etiketlemeye devam ederler, •

Birey etiketi özümser, kendisini sapkın olarak görür ve sapkın

davranışlarına devam eder. Becker tarafından ortaya konulan sapma davranış tipleri Tablo-2’de (s. 34) gösterilmiştir. Burada yer alan davranış tiplerinden ikisinin fazla açıklanmasına ihtiyaç yoktur. Bunlardan biri, kurallara uyan ve diğerlerinin de onu kurallara uyan olarak algıladığı “uyumlu” davranış tipi; diğeri ise, kurallara uymayıp, diğerlerinin de onu bu şekilde algıladığı “katıksız sapkın” davranış tipidir. Diğer ikisi daha ilgi çekicidir. Bunlardan ilki, “bum rap” olarak da adlandırılan “yanlışlıkla suçlanmış” olan davranış tipidir. Bu davranış tipinde birey, yapmadığı halde diğerleri tarafından uygunsuz bir davranış yapmış olarak görülmektedir. Yanlışlıkla suçlanma, suçu isnat edenin delille ispat

etme

yükümlülüğünün

bulunduğu

dava

sürecinde

bile

ortaya

çıkabilmektedir. Bunlar çoğunlukla, hukuki koruma tedbirlerinin olmadığı yasal düzenlemelerle ortaya çıkmaktadır. Ve Becker’e göre yanlışlıkla suçlanan insan sayısı hiç de azımsanacak miktarda değildir. Bir diğer ilgi çekici davranış tipi ise “gizli sapkın” davranış tipidir. Burada ise “yanlışlıkla suçlanmış”ın tersine, yapılmış fakat kimsenin farkına varmadığı ya da bunu kuralların ihlali olarak görmediği uygunsuz bir davranış vardır (Becker, 1973: 19-20). Her ne kadar Becker tarafından tablosunda kullanılmamış olsa da, Türkiye gibi namus kavramına bakışın oldukça katı olduğu ülkelerde, kuralları ihlal ettiği halde toplum tarafından sapkın olarak algılanmayan, “kim olsa aynısını yapardı” şeklinde yorumlanan bir davranış tipi daha bulunmaktadır. Nitekim Öğün (1996: 204) çalışmasında, öldürme suçu işleyen evli erkek hükümlülerin % 28,3’ünün bu suçu, namus ve şerefini korumak için işlediğini bulgulamıştır. Dönmezer (1994: 34), “siyah sayılar” denilen bu davranış tipini şu şekilde tanımlamaktadır:

33

“Suç istatistiklerinin göstermediği; çoğu bilinmeyen fakat gerçekte var olan suçluluğa ait rakamlara “siyah sayılar” (dark number, dunkenild, chiffre noir) denilir.”

Birçok insan, suç kapsamına giren sapma davranışlarını yaptıkları ve kuralları ihlal ettikleri halde tespit edilmedikleri için siyah sayılarda bulunmakta ve etiketlenmemektedirler. (Dönmezer, 1994: 354). Tablo–2: Sapma Davranışı Tipleri (Becker, 1973: 20)

“Sapkın” Olarak Algılanan

“Sapkın” Olarak Algılanmayan

Kurallara Uyan

Kuralları İhlal Eden

Yanlışlıkla Suçlanmış

Katıksız Sapkın

Uyumlu

Gizli Sapkın

Becker’e göre, bir kişiye yönelik diğer tanımlamalar yapılmadan önce, sapkın tanımlaması yapılır. Toplumdan şöyle bir soru gelir: “Bu kadar önemli bir kuralı kim ihlal etmiş olabilir?”, ve cevap gecikmez: “Bizim geri kalanımızdan farklı olan ve ahlaklı bir insan gibi davranamayacak olan birisi ve bu insan diğer önemli kuralları da ihlal edebilir." İşte burada yapılan sapmış tanımlaması diğer tanımlamalara göre daha ağır basmaktadır. Becker’e göre, bir insana sapkınmış gibi muamele etmek, “kendini gerçekleştiren kehaneti” ortaya çıkaracaktır. Bu muamele, bireyin kendisini insanların hayallerindeki şekle sokmak için harekete geçen mekanizmalarına yardım edecektir. Birey sapkın olarak tanımlandıktan sonra kendisinin toplumdan soyutlanacağı sonucunu çıkarmasa bile, ilk önce bağlı olduğu gruplarla ilişkisi kesilecektir. Bu konuda Becker, eşcinselleri ve uyuşturucu madde bağımlılarını örnek göstermekte ve insanların bu hallerinin onların çalışma hayatına doğrudan etkisi olmadığı halde işlerini kaybettiklerini, saygıdeğer bir iş sahibi olamadıklarını ve hırsızlık, yankesicilik gibi yasal olmayan işlere bulaştıklarını belirtmektedir (Becker, 1973: 33-34). Becker’e göre, bireylerin davranışları ve düşünceleri, toplumun diğer bireylerinin tepkilerini de dikkate alarak, durağan olmayan bir değişim 34

halindedir ve eğer çocuğa suçlu muamelesi yaparsak muhtemelen sonuçları itibariyle suça sürüklenecektir (Schur, 1969: 116’ten aktaran İçli, 2007: 129). Etiketleme teorisyenleri, suça gösterilen yasal tepkinin, suçlu kariyerinin gelişmesi için bir sıçrama tahtası niteliğinde olduğunu da savunmaktadır. Zira teorisyenler, toplumsal etiketlemenin sonraki suçluluğu ve sapmayı etkileyebileceğini öne sürmüşlerdir. Becker, sapkın etiketinin, bireyi sapkın sosyal grubun içine daha fazla yerleştirdiği düşüncesine odaklanmıştır. Sapkın gruplar bireye, sapkın davranışların da kabul gördüğü bir sosyal destek kaynağını sunarlar. Dahası bireye, sapkın role karşı olumsuz tepki gösterenlere karşı sosyal sığınma sağlarlar. Etiketlenmiş bireyin sosyal sapkınları içinde barındıran sosyal gruplara katılma ihtimali böylece artmaktadır (Bernburg, Krohn ve Rivera, 2006: 68). Becker’e göre, bir sapkının kariyerindeki en son aşama organize bir sapmış gruba katılması ya da bazen kendisini böyle bir grubun içinde bulmasıdır. İşte bu, bireyin öz tanımlamasında oldukça güçlü etki yapar. Nitekim Becker verdiği örnekte, bir uyuşturucu bağımlısının kendisine, bağımlı olmayan hiçbir arkadaşı kalmadığında kendisini gerçekten bağımlı hissettiğini söylediğini belirtmiştir (Becker, 1973: 37–38; Bernburg, Krohn ve Rivera, 2006: 68). Erving Goffman, “Stigma” adlı eserinde etiketleme teorisinin esaslarına dikkatleri çekmiştir. Toplum, kendisine tehdit olabilecek bir olayla karşılaştığında genellikle onu toplum dışına atma refleksini gösterir. Goffman’ın stigma olarak adlandırdığı bu etiketleme sürecinde, etiketlenene verilen değer azalmakta, etiketlenmiş bireyler ise kimsenin istemediği hatta insan olarak bile görülmeyen bir konum almaktadırlar (Bakacak 2002; Oran ve Şenuzun, 2008: 3). Goffman (1965: 4) eserinde üç tür etiketten (stigma) bahseder. Bunlardan birincisi, vücuttaki iğrenilen fiziksel kusurlar; ikincisi, zayıf irade, tutkular, güvenilmeyen katı inançlar ve dürüst olmamak gibi bireysel karakter lekeleri; üçüncüsü ise ırk, milliyet ve din gibi bütün bir aileyi etkileyen

35

etiketlerdir. Ve bizim gibi herhangi bir olumsuz ayrımcılığa maruz kalmayanlar ise “normal”lerdir (Goffman, 1965: 4-5). Goffman’a göre etiketlenmiş birey, pusmak yerine insanlara karşılık vermek için, düşmanca bir kabadayılıkla yaklaşmaya teşebbüs edebilir. Hatta şu da eklenebilir, etiketlenmiş birey bazen pusmak ve kabadayılık yapmak arasında gidip gelebilir, böylece sıradan yüz yüze ilişkilerinde bile vahşileşebilir (Goffman, 1965: 18). Etiketlenmiş birey ne zaman yasaları ihlal etse, ödül kazansa ya da kendi tipleri arasında birinci gelse, toplumda “bu olaylardan iyi haber olur” şeklinde dedikodular yükselir (Goffman, 1965: 27). Ebeveynlerin sapması ile çocuğun uyumsuz davranışları arasındaki bağlantı genetik, tecrübî ya da etiketlemeye bağlı olabilir. (Siegel ve Welsh, 2010: 194). Eğer bir çocuk kendi ile ilgili gerçeklerle okul çağında tanışırsa, bu bilgileri psikolojik olarak kaldıracak güçte olmadığını hissedecek ve bunları patavatsızca bilmesi gerekmeyen diğerlerine ifşa edebilecektir (Goffman, 1965: 91). Ayrıca çocukların anne babalarını etiketlemek de dolaylı yoldan çocukları rencide ederek, onların da etiketlenmesine yol açabilecektir. Bu konuda Goffman’ın “Stigma” adlı eserinde yer alan, Berkeley Gazetesinin 12 Nisan 1961’de yayımladığı bir yazı örnek verilebilir (Goffman, 1965: 30): “Sevgili Ann Landers: Ben 12 yaşında, babası eski bir hükümlü olduğu için tüm sosyal faaliyetlerini bırakmış bir kızım. Herkese hoş ve arkadaşça davranmaya çalışıyorum ama işe yaramıyor. Okuldaki kızlar bana, annelerinin benimle ilişki kurmalarını istemediklerini söylüyorlar, çünkü bu onlar için kötü olacakmış. Babam tüm zamanını insanlara hizmet için harcasa da, onun gazetelerde kötü bir şöhreti var ve kimse bunu unutmuyor. Yapabileceğim bir şey var mı? Yapayalnızım, her zaman yalnız olmak hiç eğlenceli değil. Annem beni her yere götürüyor, fakat ben kendi yaşıtım kimselerle birlikte olmak istiyorum. Lütfen bana biraz nasihat verin. İmzaToplumdan Kovulmuş.”

Teorinin tanımladığı varsayımlar şunlardır (Schrag 1971: 89–91): •

Hiçbir eylem özünde suç değildir, onu suç yapan yasalardır.

36

• polis,

Suçlu tanımlamaları, güçlü gruplar tarafından, temsilcileri olan

mahkemeler,

ıslahevleri

ve

diğer

yönetim

organlarına

zorla

yaptırılmaktadır. •

Birey, kuralı ihlal etmekle değil, otoriteler tarafından suçluluğun

kendisine atanmasıyla suçlu olmaktadır. •

Herkesin kurallara uyduğu, bazen de ihlal ettiği gerçeğinden

dolayı insanlar, suç işleyen ve suç işlemeyen olarak ikiye ayrılmamalıdır. Bundan dolayıdır ki suçlu etiketi kişinin davranışını değil, onun resmi statüsünü belirtir. •

Birçok insan en az onlar kadar suçlu iken, yalnızca bir kısmı

kuralları ihlal ederken yakalanmaktadır. İşte etiketlenme sürecini başlatan da bu “yakalanmış olma” durumudur. •

Yasaların zorla uygulatılması için kullanılan yaptırımlar, sadece

suç davranışına değil bireye karşı da uygulanırken, cezalar suçlunun karakteristiğine göre değişmektedir. Ceza adalet sisteminde, yakalanmış olmak ve tasarlayarak suç işlemek, suç karakteristiğine karşılık gelen suçlu işlevleridir. •

Adli

yaptırımlar,

suç

ne

olursa

olsun,

suçlunun

diğer

karakteristiklerine göre de daha sık ve daha şiddetli olacak şekilde değişmektedir. Bu karakteristikler; erkek olmak, genç olmak, işsiz olmak, eğitim seviyesi düşük olmak, alt sınıftan olmak, azınlıklardan olmak, göçebe olmak ve varoşlarda yaşıyor olmaktır. •

Ceza adalet sistemi, suçluyu kötü ahlaklı ve toplumun

kınamasına müstahak olan, kasıtlı olarak suç işleyen bir parya (toplum dışı kalmış) olarak gören bir bakış açısına sahiptir. •

Toplumun kınaması ve kötü adam etiketi ile karşı karşıya gelen

suçlu birey için, olumlu görünümünü sürdürmek zor olabilir. Suçlu birey, şanssızlığından, yeterli fırsat verilmediğinden, ayrımcılık yapıldığından ve kontrolü dışındaki diğer etkenlerden dolayı düşük statüsünü sorumlu tutabilir 37

ve bu şekilde insanların kendisi hakkındaki düşüncelerine direnç gösterebilir, bu düşünceleri taşıyan insanları reddetmeye meyilli olabilirler. Etiketleme teorisi uzmanları bireyin davranışını, toplumun bireye, bireyin de topluma tepkisinin belirlediğine inanmaktadır. Polis, mahkeme gibi resmi oluşumlar ile aile, komşular gibi resmi olmayan oluşumlar tarafından etiketlenmiş olmak, suçlu bir kariyere yol açmakta ve bu kariyeri devam ettirmektedir. Etiketlenmemiş olsalar alışageldikleri hayat tarzına devam edeceklerken,

etiketlenmeleriyle

sonsuza

kadar

suçlu

hayat

tarzına

kilitleneceklerdir (Siegel ve Welsh, 2010: 107). Etiketleme

teorisi

1960’larda,

etiketlenmiş,

cezalandırılmış

ve

davranış değişikliğine maruz bırakılmış bireylerde suç ve sapma davranışının beklenmedik

şekilde

devam

kullanılmıştır.

Sembolik

etmesinin

etkileşimcilerden

nedenlerini etkilenmiş

açıklamak olarak

için

etiketleme

teorisyenleri, temel ve hâlâ geçerli önermeyi geliştirdiler. Onlara göre insanlar, toplumla devam eden etkileşimleri ile öz tanımlamalarını ve kimliklerini tekrar ve tekrar şekillendirmektedirler. Bu şu anlama gelmektedir; bir insanın taşıdığı kimlik, diğerlerinin onu tanımlayıp tepki gösterdiği şekilde ayrıntılı olarak şekillenmektedir. Etiketin arkasındaki niyet sapmayı azaltmak olmasına

rağmen,

sapmanın

çoğalmış

olması

istenmeyen

sonucu

gerçekleştirmektedir. Suçlu olarak etiketlenen insanların çektiği “yüz karası olma” acısı, onları caydırmak yerine daha çok cesaretlendirmektedir (Moncrieffe ve Eyben, 2007: 6). Link ve Phalen’e (2001: 367) göre etiketleme birbiriyle ilişkili beş aşamadan oluşur. Bunlar (Sarıkoç, 2011: 11–12): •

İnsanlar, bireysel farklılıkları ayırıp etiketlerler,



Baskın kültürel inanışlar, etiketlenmiş bireylerle, istenmeyen ve

olumsuz karakteristikleri ilişkilendirir, •

“Biz” ve “onlar” arasındaki dereceyi ayırmak için etiketlenmiş

insanlar farklı kategorilere yerleştirilir,

38



Etiketlenmiş

bireyler,

eşitliği

bozan

sonuçlara

sosyal,

ekonomik

yol

açan

politik

gücü

ayrımcılık ve statü kaybı yaşarlar, •

Etiketlenme

tümüyle

ve

kullanabilmeye bağlıdır. (i) Etiketlenmiş Çocuğun Suçluluğu (aa) Suçlu Etiketinin Uygulanması Mükerrer

suçluların

haricindeki

bireyler

için

etiketlenme korkusunun, suça karışma kararı üzerinde kayda değer bir caydırıcı etkisi bulunmaktadır. Hatta bu etki cezalandırılma korkusunu bile bastırmaktadır, çünkü bu sayede birey, toplumdaki statüsünü ve işini kaybetmekte ve toplumdan dışlanmaktadır (Yücel, 2003: 34). Cooley, “ayna benliği” (looking-glass self) deyimini türetmiştir. Bu anlayış, başkalarının bizim davranışlarımıza karşı ne düşündüğünü elde etme fikrini savunur. Yani etiketleme teorisine uyarlarsak bu anlayış, polisin ya da mahkemenin bizim kendi davranışımız karşısında ne yapacağını düşünmemizi sağlar. Yani bir nevi bireye davranışlarının başkalarının gözündeki yerini düşündürür. George Herbert Mead ise “genelleştirilmiş başkası” (generalized other) deyimini türetmiştir. Bu kavram toplumun bizden beklediği gibi davranmamızı sağlayan vicdanımız gibidir. Etiketleme teorisine uyarlarsak, genelleştirilmiş başkası kavramı, davranışlarımızı ve toplumun davranışımıza vereceği cevaba olan tepkimizi de etkileyen toplumun ortak görüşüdür. Bir nevi “el âlem ne der” anlayışıdır ve toplumun yapıştırdığı etikete direnmemiz, değiştirmeye çalışmamız ya da kabullenmemiz bu kavrama bakışımıza da bağlıdır (Shoemaker, 2009: 290). Beck ve arkadaşları, etiketlemeyi “genellemenin aşırıya kaçmış halidir” şeklinde tanımlayarak, altı başlık halinde belirledikleri bilişsel hatalara da dâhil etmişlerdir. Onlara gör, etiketleyenin nesnel değil öznel davranması bilişsel bir hatadır (Beck, Rush, Shaw ve Emery, 1979’dan aktaran Hiçdurmaz ve Öz, 2011: 73).

39

Beverly Smith, 1880’lerde Rochester’daki evsizler barınağına kabul edilen kız çocuklarının suçlu olarak etiketlenmiş oldukları halde, aslında bunların kötü iş koşullarında, katı bir disiplinle ve yoğun şekilde çalıştırılarak kötüye kullanıldıklarını ve ihmal edildiklerini tespit etmiştir (Siegel ve Welsh, 2010: 283). Etiketleme teorisyenleri, toplum tarafından onaylanmayan davranışta bulunan sapkın bireylerin “değersiz” olarak etiketlendiklerini ifade etmişlerdir (Conklin, 1989: 284’ten aktaran İçli, 2007: 128). Sapkın kimliğin oluşmasında mana yüklemenin de ilgisi vardır. Mana yüklemenin iki anlamından biri aşağı yukarı etiketlenme, tanımlanma ve sınıflandırılmaya eşittir. İkincisi ise yerin dibine sokma ve küçültmedir (Matza ve Blomberg, 2010: 156). Etiketleme

teorisyenleri,

çocukların

sapma

davranışına

ve

suçluluğuna, arkadaşlarının, anne babalarının, komşularının, öğretmenlerinin ve polisin etiketlemelerinin etki ettiğini; “çocuk suçlu” gibi etiketlerin olumsuz olduğunu ve yapıştırıldığı çocuğa zarar vereceğini savunurlar (Siegel, 1989: 202’den aktaran İçli, 2007: 127). Suça karışmış çocukları kontrol altında tutma ve cezalandırma süreci, onları sapkın rollerine hapsetmeye yardımcı olacaktır. Bundan dolayı sapmış rolüne daha fazla bağlılık gösteren çocuk, etiketini özümseyerek yeni sapma davranışlarını tecrübe edebilecektir (Gray, 1991: 319’dan aktaran İçli, 2007: 128). Etiketler genellikle, hedeflerindeki çocuğu işlediği suçun ağırlığı ve ciddiyetiyle etkilemek için tasarlanmış resmi “etiketleme törenleri”nde uygulanır. Okul disiplin kurulları gibi yaptırım törenleri, sadece suçu cezalandırmayı değil, aynı zamanda haylazlık yapanları, davranışlarının ciddiyeti ve toplumun hakkına tecavüz ettiğiyle ilgili etkilemek için yapılan törenlerdir (Siegel ve Welsh, 2010: 107-108). Mahkemelerde hâkimler, sanık çocukla ilgili karar verirken, içinde ailelerin, öğretmenlerin, polis memurlarının, sosyal hizmet uzmanlarının ve psikologların da bulunduğu tanıkların ifadelerine itimat ederler. Ki bu insanlar 40

suça karışmış ve etiketlenmiş olan çocuğun artık toplum değerlerine uyum sağlayamayacağı şeklinde ifade verebilirler (Siegel ve Welsh, 2010: 108). Harold Garfinkel de mahkeme önüne çıkmayı “statü aşağılayıcı tören” olarak tanımlar. O’na göre bireyler mahkeme önüne çıkarıldıktan sonra diğerlerini reddeder ve kendi öz saygılarından dolayı topluma nefret besler ve düşman olurlar (Conklin, 1989: 285’ten aktaran İçli, 2007: 129). Nitekim çocuk suçluluğu teorisyenlerinin birleştikleri konulardan biri de; çocukların adalet sistemine isyan ve nefret hislerini, maruz kaldıkları yasal süreç esnasında kazandıklarıdır (Gibbons, 1970: 99’dan aktaran İçli, 2007: 319). Belki bir çocuk için, okul idarecileri ve toplumdan gizli tutulursa, gözaltına alınmanın çok etkisi olmayabilir. Fakat okul idarecileri olayla ilgili bilgilendirilmişse veya topluma yayılmışsa, dışlayıcı tepkileri tetikleyebilir. Dahası, resmi etiketlemenin boşluğunu, seyircilerin çocuğu sapkın olarak etiketlemesi doldurur (Bernburg, 2009: 189). Okullarda sıkça yaşanan bir etiketleme uygulaması da, suça karışan öğrencinin okul idarecileri tarafından diğerlerine ilan edilmesidir. Bu şekilde etiketlenen öğrenci, arkadaşları tarafından dışlanacak, çözümü okuldan kaçmakta bulacak, okulda geçireceği zamanını belki de sapkın gruplarla geçirerek

suçlu

kariyerinde

ilerleyecektir

(Angenent

ve

de

Man,

1996:127,138’den aktaran Göksu ve Karakaya, 2009: 34). Hâlbuki sapmaya nesnel olarak yaklaşılmalı ve toplumun geneline hitap edilerek davranış eleştirilmelidir. Sokak çocukları da etiketlenmeye maruz kalan gruplardan biridir. Çocuklarını okutarak meslek edindirme yolunu seçmeyen aileler, genelde onları bir yere çırak olarak vermekte, bu da bir işe yaramazsa sokaklarda satıcılık yaptırmaktadırlar. Bu çocukların bazıları, yetişkin suç şebekelerinin etkisiyle yasal olmayan işlere bulaşmakta, organize bir suç örgütüne katılmakta ve toplum tarafından kendisine “suçlu” etiketi yapıştırılmaktadır (Yavuzer, 2001’den aktaran Teker, 2010: 45). (bb) Etiketleme Sonrası Çocuk 41

Etiketleme

teorisine

göre,

çocuğun

birincil

sapmasında birçok etken etkili olabilir, fakat mükerrer suç denilen suçluluğun tekrarlanmasındaki temel etken “suçlu” etiketinin yapıştırılmış olmasıdır. Sapma davranışının yinelenmesi resmi etiketlerden etkilenebileceği gibi, toplumun dışına itilerek dışlanmış olması da bir çocuğun suç işleme potansiyelini arttırabilir. Çünkü çocuğun kendisini tanımlaması birincil sapmadan sonra oluşmaya başlar. Yani suça karışmış çocuk, kendini suçlu olarak tanımlama eğilimindedir, bu da etiketlemenin bir sonucu olabilmektedir (Ayan, 2011: 35-36). Etiketleme teorisinin öncülü, etiketleme eylemi ile harekete geçirilen süreçlerin sapkın kimliğini doğruladığı ve güçlendirdiğidir. Sapkın olarak etiketlenen çocukların diğer tanımlamaları geri plana düşer; sapma, kişinin diğer tanımlamalarına ağır basarak çocuğu tanımlayan asıl statüsü olur. Bu genellikle ikincil yani etiketleme sürecinden kaynaklanan sapmaya yol açar. Çocuklar suçlu olarak tanımlandıklarında muhtemelen arkadaşları, akrabaları ve işverenler tarafından etiketlenecek ve dışlanacaklardır. Bunu da onların, moral desteği ve parasal yardım için diğer suçlulara yönelmesi izleyecektir. Diğer suçluların içine bir kez giren çocuk, öz tanımlarını “sapkın” olarak yapacak ve diğerlerinin olumsuz beklentilerini gerçekleştirerek yeni kural ihlallerine ve suç davranışına karışacaklardır. Yani çift yönlü olarak, çocuğu sapkın olarak etiketlemek, sapkın davranışını ve kariyerini ortaya çıkaracaktır (Becker, 1973: 33; Sandstrom, Martin ve Fine, 2001: 223). Çocuğun bir sapkın olarak görülmesinin derecesi, ona evde ve okulda gösterilen muameleye etki edebilir. Anne babalar, onların daha küçük kardeşlerini kötü etkileyebileceklerini düşünebilir. Komşuları çocuklarına, bu “sorun

çıkaran”lardan

kaçınmalarını

söyleyebilir.

Öğretmenler

onları,

davranış sorunlu öğrenciler için ayrılmış sınıflara yerleştirerek, daha yüksek eğitim seviyesine ulaşmaları şansını en aza indirebilirler. Bu da etiketlenmiş çocukların kendilerini toplumdan kovulmuş ve terk edilmiş hissetmelerine yol açabilir. Artık onlar başı dertte çocuklar değil, suçludurlar. Ve öz etiketleme adı verilen süreçte, bu etiketi kişisel kimlik olarak kabullenirler. Çocuklar, davranışlarıyla olumsuz beklentilere uyum sağlamaya çalışarak, diğerlerinin 42

kabul ettikleri şekilde bir kişi olacaklardır. Ve şöyle düşüneceklerdir: “Öğretmenler zaten benim aptal olduğumu düşünüyor, öyleyse neden ders çalışmalıyım ki?” (Siegel ve Welsh, 2010: 107-108 ). Bir çocuğa uygulanan etiket, o çocuğa karşı diğerlerinin tavrını değiştirmekte ve karşılıklı iletişimi doğrudan etkilemektedir (Göksu ve Karakaya, 2009: 28). Çocuğa yapıştırılan etiketin iki sonucu vardır (McCaghy, 1985: 85’ten aktaran İçli, 2007: 129): •

Etiketlenmiş çocuk, yasal dünya ile ilişkisini azaltarak, yasa dışı

olanlara yönelir ve genellikle bir karar verirken yasa dışı olanı seçer, •

Çocuğa

toplum

tarafından

hissettirilen

kimlik,

onun

öz

tanımlamasını değiştirebilir. Çete üyelerinin, çetenin statüsü hakkında kendi tanımlamaları vardır ve özel jargonlar, kıyafetler, işaretler, renkler, grafiti şekilleri ve isimler kullanırlar. Üyeler kendilerini toplumdan uzak tutarlar ve toplum tarafından ayrıldıklarını düşünürler. Çete etiketini bir kere aldılar mı da, bunu kabul edip statülerinden dolayı gurur duyarlar (Siegel ve Welsh, 2010: 201). Çeteler, toplum kendilerini “sorun çıkaran” ve “suçlu çocuk” olarak etiketlediklerinde, onlara muhalefet etmeye ve suç işlemeye daha yatkın olurlar (Shoemaker, 2009: 242). Etiketleme teorisi, tanımlanmış ve kendisine yaptırım uygulanmış sapkın bireylerin, sosyal kimliklerini ve sonucunda davranışlarını değiştirerek, “suçlu” etiketini “asıl statüsü” (master status) olarak yorumlamasına neden olabilir (Ascani, 2012: 80). Yasaların ihlali nedeniyle hakkında adli işlem yapılan çocuğun kendi hakkındaki görüşleri değişerek, kendisinin suçlu olduğunu kabullenebilir (içli, 2007: 129). Edwin M. Schur’a göre, birey bir kere suçlu olarak etiketlendikten sonra, toplumun ona bakışı değişebilir ve toplum tarafından birey yeniden tanımlanarak, kendisine yeni bir kimlik verilir (Reid, 1982: 167’den aktaran İçli, 2007: 128). Çocuk, kendisine uygulanan etikete, “beni suçlu olarak etiketleyecekseniz ben de suçlunun ta kendisi olurum” şeklinde yaklaşarak,

suçlu kariyerine adım atmak konusunda

kendisini cesaretlendirecektir (Blackburn, 1993: 93-94; Canter, 2011: 98-99). 43

Etiketleme

süreci,

etiketlenen

çocuğun

ailesi,

öğretmenleri,

arkadaşları ve işverenleri ile sosyal ilişkilerine olumsuz yönde etki edebilir. Bu da etiketlenen çocuğun suçlu alt kültürlerle daha çok bir araya gelmesine, suçla ilgili yeteneklerini ve tecrübelerini onlara aktarmasına ve sürekli suçlularla iletişim halinde bulunmasına neden olabilir. Suçlunun bu şeklide bir alt kültüre itilmesi, toplumun tekrar bir araya gelmesini de güçleştirecektir (Conklin, 1989: 286’dan aktaran İçli, 2007: 129-130). Bağları zayıflayan toplumun, bireyi suç işlemekten caydıracak baskıyı üretmesi de mümkün olmayacaktır. Bu genellikle şehir hayatında sıklıkla görülmektedir (Coşar, 2005: 290-291). Yani, bir suçtan dolayı yakalanan çocuk, mahkeme önüne çıkar. Burada suçlu muamelesi gören çocuk, kendisini değersiz olarak düşünür. Nitekim kendisi gibi suçlu etiketi yapıştırılmış diğer çocukların yanında soluğu alır ve daha ciddi suçlara yönelmeye başlayabilir (Conklin, 1989: 285’ten aktaran İçli, 2007: 129). Avcı (2008: 63) tarafından yapılan çalışmada; suça karışmış çocuklara arkadaş çevreleri ile ilgili sorular yöneltilmiş ve çocukların % 38,9’unun ceza adalet sistemine bir şekilde girmiş, tutuklanmış veya hüküm giymiş çocuklarla arkadaşlık yaptığı bulgusuna ulaşılmıştır. Etiketlendikleri için suçlu gruplara katılan çocukların bu gruplardan kopması da kolay olmaz. Çünkü hem gruplar bu çocukların peşini bırakmaz, hem de toplum çocuğa kucak açmaz. Ayrıca polis de peşini bırakmaz, çünkü artık her türlü olayda potansiyel şüphelidir (Berry, 1974: 119’dan aktaran Göksu ve Karakaya, 2009: 30). Etiketler, etiketlenmiş bireyin bu şekilde davranacağı beklentilerini oluştururlar, bundan dolayı da etiketlenmiş bireyler her zaman izlenir ve onlardan şüphelenilir (Siegel ve Welsh, 2010: 108). Nitekim TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2011 yılında “suça sürüklenme” nedeni ile güvenlik birimlerine getirilen çocuklardan % 70,1’inin (59.539)

suçun

işlendiği

aynı

gün

güvenlik

birimlerine

getirildiği

değerlendirildiğinde, bir suç işlendiğinde kolluk kuvvetlerinin daha önceden etiketlediği çocukları potansiyel şüpheli olarak güvenlik birimine getirdiği kanısı oluşmaktadır (TÜİK, 2011: 31).

44

Çocuğun geçmişi, geleceğine de etki etmekte, çoğu zaman çocuk normalleşmek istese de toplum bu fırsatı ona tanımamaktadır. Yani toplum çocuğu kazanmak yerine onu suçlu kariyerine sürüklemeyi seçmektedir (Göksu ve Karakaya, 2009: 32; Ascani, 2012: 80). Ayrıca yapılan bir çalışmaya göre, toplumlarında suçlu olarak etiketlenmiş çocuklar, toplumdaki endişeli anne babaların doğrucu bakışlarından uzakta, suçlu akranlarıyla dostluk kurarak daha rahat ettiklerini beyan etmektedirler (Bernburg, Krohn ve Rivera, 2006: 69-70). Bernburg ve Krohn, yaptıkları çalışmalarında, yasal adli işleme tabi tutulmalarının, bireyleri sonraki yaşantılarında suçluluk davranışına sürüklediğini tespit etmişlerdir (2003: 1314). Kaplan ve Johnson da, benzer sonucu sosyal yaptırımlar için tespit etmiştir (1991: 120). Dahası, suçlu kariyerine girenler için toplumsal fırsatlar artık kapalı ya da elde edilmesi çok zordur, bunun da sebebi hapsedilmeyle eşzamanlı olarak yapıştırılan etikettir (Shoemaker, 2009: 103). Adli ve toplumsal etiketler, bizi birbirimizden ayırmaya hizmet eden, içeridekiler ile dışarıdakiler arasındaki sınırı oluşturmanın bir yoludur (Adler, Mueller, Grekul ve Laufer, 2009: 3). Eğer toplumsal tepkiler sapkın rolleri kuvvetlendiriyorsa, bu suç önleme politikalarına karşı kullanılabilecek bir silahtır (Dellwing, 2011: 665). Düzensizliğin ve kargaşanın hâkim olduğu, aynı değil farklı olmanın ön plana çıktığı günümüzde suç, zaman ve mekân olarak genişlemiş, sosyal kontrol etkisini kaybetmiştir. Dolayısıyla bireyleri etiketlemenin de bir anlamı, bir faydası kalmamıştır (Bakacak, 2002: 10). Sapkın davranış gösteren çocukların etiketlenmelerinin engellenmesi toplumsal yönden bir kazanım olacaktır. Nitekim ondört yaşında bir çocuğun etiketlenerek, toplum dışına itilmesi ne bireysel ne de toplumsal bir fayda saplayacak; aksine başka etiketlenmiş gruplara katılmasına sebep olacaktır (Dönmezer, 1994: 355). Hemen hemen her insan, hayatı boyunca en az birkaç kere gerek kanunları ihlal ederek, gerekse toplum değerlerine aykırı davranarak sapma davranışında bulunmaktadır. Fakat yalnızca bazıları “suçlu” olarak etiketlenir ve suçlu kariyerini özümserler. Öyleyse, mümkün olduğu kadar suça karışmış çocukları ıslahevinden uzak tutarak, çocukların bu şekilde etiketlenmemesi

45

için gerekli tedbirler kanun yapıcılar tarafından alınmalıdır (Attar, 2010: 4; Avcı M., 2008: 69). Etiketleme, bazı suçların siyah sayılar içinde kalmasına da yol açmaktadır. Özellikle cinsel suçlarda mağdurun etiketlenme korkusu, onu, hakkını aramaktan alıkoyabilmektedir. Dilimizde bununla “şüyuu vukuundan beter” atasözü, bir şeyin dedikodusunun yapılması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür anlamındadır ve olayı özetlemektedir (TDK [web], 2013; Göksu ve Karakaya, 2009: 33). Zayıf iradesiyle sorunlarına çözüm bulamayan çocuk kolay yolu seçerek suça karışmakta, toplum ise çocuktan beter davranarak çocuğun çözemediği sorunu çözmeye çalışmayıp onu etiketlemektedir. Çocuk, adalet sisteminin tüm süreçlerini toplum desteği almadan geçirmekte ve tekrar özgürlüğüne kavuştuğunda ise etiketlenmiş olarak yaşamak mecburiyetinde kalmaktadır. Adli sicili de bozulan ve bu yüzden işe alınmayan çocuk, soyutlanmış olarak suçlu kimliğine adapte olmaktadır (Coşar, 2005: 319– 312). Nitekim çocukların bu etiketi psikolojik olarak kaldırması da pek mümkün değildir (Kılıç, 2007: 154). Parasızlık, iş bulamama, toplum dışına itilme ve soyutlanma genellikle marjinallikle sonuçlanmakta ve bu da suç davranışıdır (Öter, 2005: 143). Çünkü suçlu etiketi, hakkında verilen hükmün gereği olan cezanın bitmesiyle sona ermemiştir, üzerine yapışmıştır (Çetinkaya, 2006: 29). Nitekim doksanlı yıllarda terörist ve potansiyel suçlu olarak etiketlenmiş çocuklar marjinalleştirilmiş ve “kötü çocuk Kürt” olarak kimliklendirilerek, farkında varmadan terör örgütünün eleman temininin kolaylaşmasına sebep olunmuştur (Gürbile, 2001 ve Türker, 2008’den aktaran Neyzi, 2011: 41). Gold ve Williams 1969 yılında yaptığı çalışmasında, bir suçtan dolayı yakalanmış bir çocuğun, suç işlemiş ama yakalanmamış bir çocuğa göre mükerrer suçlu olma ihtimalinin daha fazla olduğu varsayımını test etmiştir. Bunun için bir suçtan dolayı yakalanmış çocuklarla, bunlarla aynı cinsiyet, yaş ve ırktan, kendi beyanlarına göre suç işlemiş ama yakalanmamış çocuklar eşleştirilerek 35 grup oluşturulmuştur. Çalışma sonucunda, bu gruplardan 20’sinde (% 57,1) yakalanmış olanların, 10’unda (% 28,6) ise 46

yakalanmamış olanların mükerrer suça karıştığı tespit edilmiş ve varsayımları doğrulanmıştır. Grupların 5’inde (% 14,3) ise suç sayısı eşittir (Mahoney, 1974: 591-592). Zhang (1997) tarafından 2 yıl boyunca 11–17 arası yaşlardaki ABD’li erkek çocuklardan kendilerinin etiketlendiğini bildirenler incelenmiş ve bu çocukların sosyal izolasyona maruz kalmalarında etiketlenmiş olmalarının etkisi tespit edilmiştir. Adams ve Evans (1996) tarafından 2 yıl; Heimer ve Matsueda (1994) tarafından 3 yıl; Triplett ve Jarjoura (1994) tarafından 4 yıl boyunca, 11–17 arası yaşlardaki ABD’li erkek çocuklarından kendilerinin etiketlendiğini bildirenler incelenmiş ve bu çocukların sapkın akran gruplarına katılmalarında etiketlenmiş olmalarının etkisi tespit edilmiştir. Dolayısıyla, yapılan bu çalışmalardaki bulgularla etiketlenen bireyin soyutlandığı ve çözümü sapkın akran gruplarına katılmakta bulduğu söylenebilir (Bernburg, 2009: 199). Ümit (2006: 241) yaptığı çalışmasında görüştüğü çocukların % 77,7’sinin, o an cezasını çektiği suçun ilk suçu olmadığını, daha önce de suça karıştığını; % 72,9’unun ise ilk suçuna kıyasla o anki suçunun cezasının daha ağır olduğunu belirtmiştir. Ümit, her ne kadar suçlu kariyeri için birçok etken tespit ettiklerini ifade etse de, birincil sapmaya verilen toplum tepkisinin ikincil sapmaya yol açmasını, gözlemledikleri en somut aşama olarak belirtmektedir. Ümit

(2006:

242)

aynı

çalışmasında,

çocuklardan

gözaltına

alınanların çoğunun 12 saat geçmeden serbest bırakıldığını belirtmektedir. Serbest kalan çocukların tavır ve davranışlarını gözlemlediğini belirten Ümit, gözaltından çıkan çocukların yürüyüşlerinin, konuşmalarının, bakışlarının değiştiğini; değişik bir kimliğe büründüklerini ve özümsedikleri suçlu kimliğini, yaşadıklarını ve kariyerini diğer arkadaşlarıyla paylaşmak için can attıklarını gözlemlediklerini belirtmektedir. Ümit (2006: 294) çalışmasında, hükümlü bir çocuğun dikkat çekici şu ifadelerine de yer vermiştir:

47

“Hâkimler haberleri izleye izleye hep tutukluyor, hep yatırıyor. Haberlerde bizi öyle gösteriyor ki ben bile korkuyom bizden, sanki cani, eli kanlı terörist gibi”

Adams ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada, öğretmenlerin ve arkan gruplarının, çocukların kendisiyle ilgili sapkın tanımlaması yapmasına yol açan olumsuz etiketlemenin önemli kaynakları olduğu tespit edilmiştir (Adams, Robertson, Gray-Ray ve Ray, 2003: 184). Platt da yaptığı çalışmasında, etiketleme sürecinin çocuk suçluluğuna ciddi anlamda katkıda bulunduğunu bulgulamıştır (Adler, Mueller, Grekul ve Laufer, 2009: 184; Ümit, 2006: 115). Hideo Tokuoka, Shigenobu Yonekawa ve Robert S. Yoder, çocuk suçluluğunun arka planı ile ilgili yaptıkları çalışmalarında, suçluluğun ana nedeninin yaşanılan çevredeki toplum ve şartlar olduğunu tespit etmişlerdir. Tokuoka,

Japonya’da

çocuk

suçluluğunun,

çocukları

sapkın

olarak

etiketleme, üzerlerinde sosyal kontrol uygulama ve böylece yeni suçluluk dalgalarını tahrik etmenin tek sonucu olduğunu belirtirken, Stanley Cohen’in türettiği “ahlaki panik” (moral panic) deyimini kullanmaktadır. Yoder de suçluluğun, çocukları “suçlu” olarak etiketlemekten kaynaklandığı teorisini desteklemektedir (Foljanty-Jost, 2003: VIII). (ii) Etiketleme Teorisine Getirilen Eleştiriler Dönmezer’e (1981: 356–358) göre etiketleme teorisi; suçluluğa görecelilik getirmekte, fakat herhangi bir çözüm sunmamaktadır (Attar, 2010: 23). Cusson’a göre; etiketleme, tamamen keyfi olmamakla birlikte, birincil sapma ve etiketlenen bireyin karakteristiğiyle de tamamen alakasız değildir. Öyleyse etiketin yeni bir sosyal kimlik mi ortaya çıkardığı, yoksa sadece var olan bir kimliği mi onayladığı sorusu cevaplanmalıdır (Canter, 2011: 100). Sokullu’ya (2010: 190) göre bu teori; ceza adalet sisteminin varlığına karşı şüpheyle bakılmasına yol açmıştır.

48

Öter’e (2005: 41) göre teori; bazı bireyler etiketlerini özümseyerek suçlu kimliğini kabullenirken, bazılarının neden kabul etmeyerek suça yönelmediklerinin sebeplerini açıklayamamıştır. Teori, birincil sapmaya neden olan etkenleri açıklamamıştır. Fakat bu teorinin eksikliği değil tercihidir. Nitekim teori, birincil sapmaya verilen toplumsal tepkinin ve sosyal etkileşimin, ikincil sapmaya yol açma sürecini açıklamaktadır (Adler, Mueller, Grekul ve Laufer, 2009: 184; Ümit, 2006: 115). Ceza adalet sisteminin bireye yapıştırdığı suçlu etiketinin gerçekten suçluluğu artırdığı ile ilgili çalışma sayısı yetersizdir, metodolojik ve verisel olarak yetersizlikleri vardır; ancak bu teorinin tamamen reddini sağlamaz (Conklin, 1989: 291-292 ve Reid, 1982: 175-175’den aktaran İçli, 2007: 130).

49

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İNTERNET GAZETECİLİĞİ VE SUÇA KARIŞAN ÇOCUKLARIN ETİKETLENMESİ

1. TANIM VE KAVRAMLAR Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı Büyük Türkçe Sözlük, 2003 Gramer Terimleri Sözlüğünü kaynak göstererek, “haberleşme” kelimesini; “Kişiler veya kişiler ile teknik cihazlar arasındaki bilgi ve haber aktarımı. Haber alma, haber aktarma olgusunun karşılıklı görünümü.”

şeklinde, “kitle iletişimi”ni ise; “Dağınık insan topluluklarının örgütlenmiş bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyarılara aynı anda maruz kalması, birtakım kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin değişik araçlarla geniş halk topluluklarına yaygın olarak duyurulması, kitle haberleşmesi.”

şeklinde tanımlamaktadır (TDK [web], 2013). İçel ve Ünver’in (2009: 4) haberleşme tanımı ise şu şekildedir: “Haberleşme, bilgi, düşünce ve tutumların ortak semboller sistemi aracılığı ile kişiler veya gruplar arasında değiş tokuş edildiği bir süreçtir.” Kitle haberleşme araçları ise, haberleşmemize aracılık eden her türlü yazılı, görsel veya işitsel vasıtalardır. İçel ve Ünver (2009: 24), haberleşme özgürlüğünün tanımını da şu şekilde yapmıştır: “Haberleşme özgürlüğünü; haber, düşünce ve kanıların basın, radyotelevizyon, sinema ve internet gibi kitle haberleşme araçları ile serbestçe alınması ve yayılmasıdır.”

Fransız

yazar

François

Rabelais’in

1530

yılındaki,

“Artık

okuyamayanın kalmadığı” ifadeleri kitle haberleşmesine o yıllarda bile Avrupa’nın hazır olduğunu göstermektedir (Kocadaş, 2012: 3). Temel ilkesi

“Kişi iletişimde bulunamamazlık yapamaz” olan iletişimde, iletici alıcıyı etkilemeye çalışmaktadır (Çetinkaya, 2006: 34). Gazetecilikte bir olayın haber olup olmadığına, bazı kıstaslarla karar verilir. Tokgöz’e (1981: 63) göre bu kıstaslar: “zamanlılık, yakınlık, sonuç, önemlilik ve insanın ilgisini çekme”dir (Çetinkaya, 2006: 47). İnsanların ilgisini çekme kıstası; çatışma, şüphe, düzensizlik ve sıra dışılık niteliklerinin bir haberde bulunmasına bağlıdır (Tokgöz, 1981: 68). 2. YASAL MEVZUATTA BASIN-SUÇ İLİŞKİSİ Anayasamız, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti konusunu açıkladığı 26’ıncı maddesinde: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu

hürriyetlerin

kullanılması,

…,

suçların

önlenmesi,

suçluların

cezalandırılması, …, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının … korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”

ve basın hürriyeti konusunu açıkladığı 28’inci maddesinde ise: “Basın hürdür, sansür edilemez. Devletin iç ve dış güvenliğini … tehdit eden veya suç işlemeye … teşvik eder nitelikte olan … her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar.”

şeklinde ifade ederek, bir yandan düşünce ve basın hürriyeti konusunda teminat verirken, bir diğer yandan da güvenliğin sağlanması, suçun önlemesi, özel hayatın korunması ve yargılama ilgili konularda kısıtlayıcı tedbirler almaktadır. 2004 yılında yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Kanunu, yargıyı etkileme konusunu açıkladığı 19’uncu maddesinde:

51

“Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse, ikimilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda onmilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda yirmimilyar liradan az olamaz.”

şeklinde ifade ederek, basın hürriyetine, devam eden dava ile ilgili bir istisna getirmektedir.

Kimliğin

açıklanmaması

konusunu

açıkladığı

21’inci

maddesinde: “Süreli yayınlarda; … Onsekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının, kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.”

şeklinde ifade ederek, onsekiz yaşından küçük fail ve mağdurları korumaya alarak, onlarla ilgili yapılacak haberlerde kimliklerinin saklı tutulmalarını ve tanınmamalarını

şart

koşmuş,

ancak

kimliğin

açıklanmamasının

ve

tanınmamanın ayrıntısını açıklamayarak bu konuyu açık bırakmıştır. Dava süreleri konusunu açıkladığı 26’ncı maddesinde ise: “Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde açılması zorunludur.”

şeklinde ifade ederek de basını rahatlatan bir zaman aşımı süresini kitle haberleşme hukukuna dâhil etmiştir. 5237

sayılı

Türk

Ceza

Kanunu,

tanımları

açıkladığı

6’ıncı

maddesinde: “Ceza kanunlarının uygulanmasında; … Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar anlaşılır.”

şeklinde ifade ederek, internet haber gazetelerini de tanımın içine katmıştır.

52

Ancak gerek Basın Kanunu gerekse Türk Ceza Kanunu’ndaki bu ifadeler internet haber gazetelerinin haber içeriklerini kapsamamaktadır. İnternet haber gazeteleri için en etkili kontrol sistemi, gazetelerin, okurlarının gazeteyi güvenilmez bulup ziyaretçi yani para kaybetmeleridir. Bunun için de gazeteler zaman zaman otosansür uygulamakta, çoğu zaman da haberleri birden çok kaynaktan teyit etmektedirler (Dilmen, 2012: 100). 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ise, zorunlu kapalılık konusunu işlediği 185’inci maddesinde: “Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.”; 187’inci maddesinde

ise

“Kapalı

duruşmanın

içeriği

hiçbir

iletişim

aracıyla

yayımlanamaz.” şeklinde ifade ederek suça karışmış çocukların davalarında, mahkeme kapılarını basına kapatmıştır. 3. KİTLE HABERLEŞME ARAÇLARININ ETİKETLEMEYE ETKİSİ a. Kitle Haberleşmesi ve Suç 1980’li yıllardan bu yana suçla ilgili haberlere toplumun ilgisi giderek artmıştır (Özkazanç, 2000: 28 80’den aktaran Ümit, 2006: 286). Son yıllarda, televizyon ve gazetelerde, çocukların karıştıkları mala karşı suçları konu alan haberler daha fazla yayınlanmaktadır (İçli, 2007: 326). Çocuk suçluluğu haberleri, topumun ilgisini çeken konulardan biri olmakla birlikte, bu araştırmacı haberlerin, ancak üzerinde çok iyi çalışıldıktan sonra doğru ve faydalı olabileceği unutulmamalıdır (Tokgöz, 1981: 136). Günümüzde,

gerek

basında

gerekse

sinema

filmlerinde

suç

konusunun oldukça sık işlenmesi, bu konuya toplumun ilgisinin arttığını göstermektedir. Bu ilgi, toplum bilincinin güçlenmesini sağladığından dolayı faydalı görülmektedir. Ayrıca toplum bu şekilde ilgilenerek, ceza adalet sistemini denetlemekte ve suçluların cezalandırıldığını takip ederek adalete olan güvenleri artmaktadır (Durkheim, 1984: 86-87; Sokullu, 2010: 35). Suç ve ceza adalet sistemiyle ilgili konuları sıkça işleyen kitle haberleşme araçları, rakiplerinden bir adım önde olabilmek için haberleri daha çekici ve heyecan verici şekilde sunma eğilimi göstermektedirler 53

(Dönmezer, 1994: 228). Çünkü haberler, insanları şaşırttığı ve şok ettiği için haber değeri taşır (Young, 1999: 70–71), ve bundan dolayıdır ki bazı suçlarda çocuk suçluluğu oranları azaldığı halde, basında çıkan çocuk suçluluğu haberleri artmaktadır (Borum, 2000: 1263). Kitle haberleşme araçlarının suçun yaygınlaşmasına hizmet eden bazı hatalarını şu şekilde sıralayabiliriz (Yavuzer, 1998: 243): •

Suçun işlenişi ile ilgili aşama aşama tüm ayrıntıları vererek

suçun tekniğini öğretmek, •

Haberi veriş şeklinde suçu doğal, hatta heyecan verici, ilgi

çekici ve faydalı bir eylem olarak resmetmek, •

Suçlu bireyi saygın, cana yakın, sempatik bir kişi olarak

göstermek, •

Başta kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları olmak üzere, ceza

adalet sisteminin unsurlarını, işlerini bilmeyen yeteneksiz kişiler gibi göstererek bu sistemin kandırılabileceğini ve sistemden ceza almadan kolaylıkla kurtulunabileceğini sunmak. b. Ahlaki Panik Toplumda korku ve endişe duygularını kabartarak seçilen bir konunun, kitle haberleşme araçları tarafından sürekli ve yoğun olarak işlenmesi süreci olan “ahlaki panik” (moral panic) deyimi, ilk kez Stanley Cohen tarafından türetilmiştir (Goode ve Ben-Yehuda, 1994; Hay, 1995: 197; Foljanty-Jost, 2003: VIII). Ahlaki panik, günümüzde gazeteciler tarafından kullanılan bir terim olup, politikacıların, ticari girişimcilerin ve medyanın sık sık kullandığı bir süreçtir (McRobbie ve Thornton, 1995: 559). Bir zamanlar gazetecilik çalışmalarının istenmeyen sonucu olan ahlaki panik, artık bir amaç haline gelmiş görünmekte ve gündelik olaylar toplumun dikkatini celp edecek şekilde sunulmaktadır (McRobbie ve Thornton, 1995: 560). Cohen, ahlaki paniği, bireylerin kitle haberleşme 54

araçları tarafından, toplumsal değerlere tehdit olarak tanımlandığı bir olay olarak karakterize etmiştir (Goode ve Ben-Yehuda, 1994: 155). Ahlaki panik çağı olarak kabul edilen bu zamanlarda, gazete manşetleri ahlaki gevşekliğin yol açacağı tehlikeyi sürekli işlemekte, televizyon

programları

ise

bu

konunun

sansasyonel

belgeleriyle

yankılanmaktadır (Thompson, 1998: 1). Kitle haberleşme araçları, gelişen teknoloji sayesinde toplumun her kesimine ulaşabilmekte ve henüz suç mağduru olmamış bireylere suç korkusu stresi bulaştırabilmektedirler (Sokullu, 2010: 38). c. İnternet Haber Gazeteleri ve Etiketleme Toplumun her kesimi kitle haberleşme araçları ile etkileşim halindedir. Bu araçlardan her gün sayısız mesaj takipçilerine aktarılmakta ve sosyal hayata yön vermektedir. Kitle haberleşme araçları, teknolojinin desteğiyle giderek artmaktadır. Elli yıl önce haberleri kaçırmamak için saat başlarında radyonun başında bekleyen insanlar, bugün internet haber gazeteleri sayesinde istedikleri habere istedikleri anda ulaşmakta ve bu haberi dilediği insanlarla da paylaşabilmektedir. Bu şekilde kitle haberleşme araçlarının etkilediği kişi sayısı da katlanarak artmaktadır (Çamlıbel, 2012: 30-36). Özellikle bu araçlara internetin de eklenmesiyle, Vizontele filminde Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı gibi “Burası artık o kadar uzak olmayacak”, hatta artık hiçbir yer, hiçbir bilgi o kadar uzak olmayacaktır. Dünya internet kullanımını araştıran Internet World Stats 2012 verilerine göre, dünyada internet nüfusu 2000 yılı sonunda 360.985.492 iken, bu rakam 2012’de 2.405.518.376’ya ulaşmıştır (IWS [web], 2013). 2000 yılında bir buçuk milyon olan Türkiye internet abonesi (Çakır, 2007: 132), TUİK tarafından yayınlanan 2012 verilerine göre 20.090.614 olmuştur (TÜİK [web], 2012). 33 ülkede faaliyet gösteren İnteraktif Reklam Bürosu’nun (Interactive Advertising Bureau, IAB) 2013 yılı Şubat ayı raporuna göre ise Türkiye’deki internet nüfusu 26.633.963’tür ve bu sayı bir yıl önceki rakamdan yaklaşık bir buçuk milyon kişi fazladır (IAB [web], 2013). 55

Başta internet olmak üzere kitle haberleşme araçları, etkinliği, hızı, sınırsız hedef kitleye ve sınırsız kaynağa sahip olması sayesinde, toplumla her an etkileşime girerek, onların düşüncelerine tesir edebilmektedirler (İçel ve Ünver, 2009: 14). 1994 yılında British Daily News ile başlayan internet haber gazeteciliği, hem sesli hem de görüntülü haberleşme olanağı sağlaması

yönünden,

kitle

haberleşme

araçları

arasında

ilk

sıraya

yerleşmiştir. Bunun yanında çok taraflı etkileşim sağlaması ve istenilen bilgiye hemen sahip olunabilmesi avantajları da vardır (Mora, 2002: 114; İçel ve Ünver, 2009: 7-9). Nitekim Karaduman (s. 7), yaptığı çalışmasında interneti kullananların % 33,9’unun internet haber gazetelerini okuduklarını bulgulamıştır. Hızlı ve çift taraflı iletişim sağlayan internet haber gazetelerinin diğer kitle haberleşme araçlarına göre avantaj sağlayan özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz (Çetinkaya, 2006: 46): •

İnternet gazeteciliği, haber yapıcılara sansürsüz ve özgür haber

yapma imkânı sağlamaktadır (Yücedoğan, 2012: 145), •

İnternet

haber

gazeteleri,

takipçisine

anlık

taze

haber

verebilmektedir, •

Habere ulaşmak için bulunduğunuz yer önemli değildir, her

ülkeden bu haberlere ulaşılabilmektedir, •

Haber metnindeki yanlışlık anında düzeltilebilmektedir,



Takipçi,

haberle

etkileşime

geçerek

kendi

yorumunu

ekleyebilmektedir, •

Gazete arşivlerine kolaylıkla ulaşılabilmektedir.

Andy Warhol’un 1968 yılında söylediği “Gün gelecek herkes meşhur olacak. Ama yalnızca 15 dakika için.” sözü O’nun kitle haberleşme araçları konusundaki ufkunun genişliğini göstermektedir. Her ne kadar Warhol olumlu anlamda bir meşhurluğu yani ünlü olma halini kastetse de, günümüzde kitle haberleşme araçları, bireylere istenmeyen bir ünlülük de sağlayabilmektedir. 56

Etiketleme sürecinin işlemesinde kitle araçlarının da büyük katkısı görülmektedir. Suça karıştığı iddia edilen birey daha henüz şüpheli durumunda iken etiketlenmekte ve ceza adalet sisteminin soruşturma ve kovuşturma aşamalarından etiketlenmiş olarak geçmektedir (Dönmezer, 1994: 356). Özellikle, çocukların kimliği gizli tutularak haber yapılması kuralına yeterli hassasiyetle uyulmaması, onun etiketlenmesine ve hakkında hüküm verilene kadar gelişen süreçlerin olumsuz cereyan etmesine yol açabilmektedir. Ümit (2006: 294) yaptığı çalışmasında, hükümlü bir çocuğun dikkat çekici şu ifadelerine yer vererek, gazete haberlerinin ne kadar etkili olabileceği hakkında fikir sahibi olabilmemize yardımcı olmaktadır: “Hâkimler haberleri izleye izleye hep tutukluyor, hep yatırıyor. Haberlerde bizi öyle gösteriyor ki ben bile korkuyom bizden, sanki cani, eli kanlı terörist gibi”

Ümit (2006: 235) ayrıca, Mayıs 2006’da Hürriyet gazetesinde yayımlanan “Başkentte Kâbus Okul” başlıklı yazıya yer vermekte ve manşetten verilen bu haberin mekânsal etiketlemeye katkı sağladığını belirtmektedir. Haberlerde özellikle okulların etiketlenmesinin yansıması daha büyük olabilmektedir. Etiketlenen okulun tüm öğrencileri de bu etiketten “Kâbus okulun çocukları” şeklinde etiketlenerek nasibini alabilmektedirler. Etkili etiketleme araçları olan gazetelerle ilgili bir diğer örnek de Üzeyir Garih cinayetidir. Cinayetten hemen sonra gözaltına alınarak, kendisine “suçlu” etiketi yapıştırılan ve bununla kalmayarak, gazetelerde ”deli”, “tinerci” gibi etiketler de eklenerek topluma sunulan çocuk, suçsuzluğu anlaşılınca serbest bırakılmıştır. Olayın enteresan yanı; çocuğun suçlu olmadığı gibi deli ve tinerci de olmayışıydı. Etiketleriyle topluma geri dönen çocuğun babası işten çıkarılmış, hatta çocuğun okuduğu sınıftaki öğrencilerin aileleri çocuklarını başka sınıflara aldırmaya çalışmışlardır (Göksu ve Karakaya, 2009: 36-37). Bazen de haberlerde kullanılan, çocuğun sosyal paylaşım sitelerine koyduğu fotoğrafları, olayla ilgisi olmasa bile toplumun bakış açısını 57

değiştirmektedir. Özellikle suça karışan kız çocuklarının fotoğrafları “böyle bir kızın suç işlemesi çok normal” kanısını topluma aşılayabilmektedir. Kitle haberleşme araçlarının etiketlemeye katkısını şu şekilde özetleyebiliriz (Çalhan, 2008: 66; Sokullu, 2010: 39; Durna ve Kubilay, 2010: 80): •

Haberlerde

çocuk,

suçlu

ya

da

mağdur

olarak

teşhir

edilmektedir, •

Haberin başlığı ve içeriği arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır,



Çocuğun yararına olacak bir dil kullanılmamaktadır,



Çocuğun masumluğundan yararlanılmaya çalışılmaktadır,



Haberin içeriğinde, çocukla ilgili verilen bilgiler açık olmasa bile,

çocuk, genellikle kendi çevresi tarafından tanınabilmektedir, •

Televizyon

kanalları

izlenme

oranlarını,

gazeteler

baskı

sayısını, internet haber gazeteleri ise tıklanma sayılarını artırmak için bazen abartılı haberler yayınlamakta, ya da normal bir haberi abartılı olarak verebilmektedir, •

Suçluluğu henüz kesinleşmemiş şüpheliler ve sanıklar, suçlu

olarak gösterilmektedir. Çocukları apaçık bir tehdit olarak göstererek, onları “tinerci”, “sokak çocuğu” olarak etiketleyen haberler, çocuğa ait olan “masum çocuk” etiketini zaman zaman bastırabilmektedir. Bu haberler bir de “terör” sözcüğü ile süslenerek, “tinerci çocuk terörü”, “kapkaççı çocuk terörü” gibi etiketlerle topluma sunulduğunda önyargıların oluşmasına da katkıda bulunabilmektedir (Durna ve Kubilay, 2010: 79). Anayasamız, suç ve cezalara ilişkin esasları açıkladığı 38’inci maddesi ile “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde kesin hükümle, suçsuzluk karinesini kabul etmekte ve suçluluk halini mahkemenin kararına bırakmaktadır. Ancak her ne kadar 58

anayasamız böyle buyursa da haberlerde şüpheli ve sanık konumundaki çocukların, sanki mahkemesi sonuçlanmış gibi suçluluğu yönünde ifadeler kullanılmakta,

çocuğun

yararı

gözetilmemektedir.

Oysaki

kendini

koruyamayacak kadar güçsüz olduğundan dolayı hakkında koruma kanunu çıkartılmış olan çocukların, toplumdan soyutlanmaması için masumluk etiketinin önüne hiçbir etiket getirilmemeli (Durna ve Kubilay, 2010: 80-82), basın hürriyeti hakkı, çocuğun yararı ve özel hayatın gizliliği hakkının önüne geçmemelidir (Siegel ve Welsh, 2010: 355).

59

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İNTERNET MEDYASINDA SUÇA KARIŞTIĞI İDDİA EDİLEN ÇOCUK HABERLERİNİN ETİKETLEME SÜRECİNE ETKİSİ

1. SAYISAL ANALİZ BULGULARI Bu bölümde suç türleri, zaman ve mekân bilgileri, suça karıştığı iddia edilen çocuklara ve mağdurlara ait isim, fotoğraf, yaş, cinsiyet bilgileri, haberde kullanılan görseller ile suça karıştığı iddia edilen çocuktan haberde ne olarak bahsedildiği sayısal tablolarla betimlenmektedir. a. Haberlerin Suç Türlerine ve İnternet Haber Gazetelerine Göre Dağılımı Yapılan çalışmada Milliyet, Hürriyet ve Habertürk internet haber gazetelerinde (İHG) çocukların karıştığı suçları konu alan ve 2012 yılında yayınlanmış 70 farklı olaya ait 176 haber (EK-B’de listesi sunulmuştur) incelenmiş ve incelenen haberlerin suç türlerine ve İHG’lerine göre dağılımı Tablo-3’te (s. 61) sunulmuştur. İncelenen haberlerin 158’i (% 89,8) kişilere karşı suçları (57’si (% 32,4) öldürme, 42’si (% 23,9) yaralama, 53’ü (% 30,1) cinsel dokunulmazlığa karşı, 6’sı (% 3,4) koruma yükümlülüğünü ihmal suçları), 19’u (% 10,8) malvarlığına karşı suçları (hırsızlık, yağma), 5’i (% 2,8) topluma karşı suçları (trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma, uyuşturucu madde ticareti), 7‘si (% 4) ise devletin güvenliğine karşı suçları (terör örgütü lehine gösteri yapmak, patlayıcı madde imali ve kullanılması) konu almaktadır. Görüldüğü gibi en çok haber yapılan konu kişilere karşı suçlardan öldürme olaylarıdır. İncelenen haberlerin internet haber gazetelerine göre dağılımı ise şu şekildedir: Milliyet İHG 53’ü (% 89,8) kişilere karşı suçları (19’u (% 32,2) öldürme, 14’ü (% 23,7) yaralama, 19’u (% 32,2) cinsel dokunulmazlığa karşı, 1’i (% 1,7) koruma yükümlülüğünü ihmal suçları), 6’sı (% 10,2) malvarlığına karşı suçları, 2’si (% 3,4) topluma karşı suçları, 3’ü (% 5,1) ise devletin güvenliğine karşı suçları konu alan toplam 59 haber; Hürriyet İHG 53’ü (%

88,3) kişilere karşı suçları (18’i (% 30) öldürme, 15’i (% 25) yaralama, 17’si (% 28,3) cinsel dokunulmazlığa karşı, 3’ü (% 5) koruma yükümlülüğünü ihmal suçları), 8’i (% 13,3) malvarlığına karşı suçları, 1’i (% 1,7) topluma karşı suçları, 2’si (% 3,3) ise devletin güvenliğine karşı suçları konu alan toplam 60 haber; Habertürk İHG ise 52’si (% 91,2) kişilere karşı suçları (20’si (% 35,1) öldürme, 13’i (% 22,8) yaralama, 17’si (% 29,8) cinsel dokunulmazlığa karşı, 2’si (% 3,5) koruma yükümlülüğünü ihmal suçları), 5’i (% 8,8) malvarlığına karşı suçları, 2’si (% 3,5) topluma karşı suçları, 2’si (% 3,5) ise devletin güvenliğine karşı suçları konu alan toplam 57 haber yayınlamıştır. İHG’leri arasında ciddi fark olmasa da Hürriyet İHG çocukların karıştığı suçlarla ilgili en çok haber yapan İHG’dir. Tablo–3: Haberlerin Suç Türlerine ve İHG’lerine Göre Dağılımı2 Kişilere K.S. Cinsel Koruma Öldürme Yaralama Dok. K.S. Yük. İhmal

Malvarlığına Topluma Devlete Toplam K.S. K.S. K.S.

Milliyet

19

14

19

1

6

2

3

59

Hürriyet

18

15

17

3

8

1

2

60

Habertürk

20

13

17

2

5

2

2

57

Toplam

57

42

53

6

19

5

7

176

Çalışmada incelenen haberlerde işlenen 32’si (% 45,7) soruşturma, 38’i (% 54,3) ise kovuşturma aşamasında olan toplam 70 farklı olayın, Tablo4’te (s. 62) sunulduğu şekilde, 60’ı (% 85,7) kişilere karşı suçları (22’si (% 31,5) öldürme, 18’i (% 25,7) yaralama, 19’u (% 27,1) cinsel dokunulmazlığa karşı, 1’i (% 1,4) koruma yükümlülüğünü ihmal suçları), 10’u (% 14,3) malvarlığına karşı suçları, 4’ü (% 5,7) topluma karşı suçları ve 3’ü (% 4,3) ise devletin güvenliğine karşı suçları içermektedir. Burada dikkat çekici olan yaralama

olaylarının

daha

çok

soruşturma

esnasında

iken,

cinsel

dokunulmazlığa karşı suçların ise kovuşturma esnasında iken haber yapılıyor

2

Bazı haberlerde işlenen suçların bileşik suç olmasından dolayı aynı haberde birden fazla suç yer almaktadır. Örneğin, aynı haber içerisinde hem cinsel dokunulmazlığa karşı suç hem de malvarlığına karşı suç işlenebilmektedir. Bu yüzden toplam suç sayısı toplam haber sayısından fazladır.

61

olmasıdır. Yani haber yapıcıların cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan daha geç aşamalarda bilgi sahibi olduğu değerlendirilebilmektedir. Tablo–4: Haberlerde İşlenen Olayların Suç Türlerine ve Aşamalarına Göre Dağılımı3 Kişilere K.S. Öldürme Yaralama

Cinsel Dok. K.S.

Koruma Yük. İhmal

Malvarlığına Topluma Devlete Toplam K.S. K.S. K.S.

Soruşturma

10

12

4

-

4

2

-

32

Kovuşturma

12

6

15

1

6

2

3

38

Toplam

22

18

19

1

10

4

3

70

b. Haberlerde İşlenen Olayların Zamansal Dağılımı Çalışmada incelenen haberlerde işlenen toplam 70 farklı olayın, Tablo-5’te (s. 63) sunulduğu şekilde, 17’si (% 24,3) kış, 26’sı (% 37,1) ilkbahar, 13’ü (% 18,6) yaz ve 14’ü (% 20) sonbahar mevsiminde meydana gelmiştir. Bunun yanı sıra suç çeşitlerine göre suçların yoğunlaştığı mevsimler şu şekildedir: toplam 21 öldürme suçunun 6’sı (% 28,6), toplam 17 yaralama suçunun 6’sı (% 35,3), toplam 19 cinsel dokunulmazlığa karşı suçların 10’u (% 52,6) ve toplam 10 malvarlığına karşı suçların 4’ü (% 40) ilkbaharda işlenmiştir. İlkbaharda meydana gelen olay sayısının fazlalığı, hatta yaz mevsimindekinin iki katı olmasının önemli bir veri olduğu değerlendirilmektedir. Olaylar aylara göre tasnif edildiğinde ise 5’i (% 7,1) Ocak, 7’si (% 10) Şubat, 6’sı (% 8,6) Mart, 12’si (% 17,1) Nisan, 8’i (% 11,4) Mayıs, 4’ü (% 5,7) Haziran, 2’si (% 2,9) Temmuz, 7’si (% 10) Ağustos, 5’i (% 7,1) Eylül, 3’ü (% 4,3) Ekim, 6’sı (% 8,6) Kasım ve 5’i (% 7,1) ise Aralık aylarında meydana gelmiştir. Bunun yanı sıra suç çeşitlerine göre suçların yoğunlaştığı aylar şu şekildedir: Toplam 21 öldürme suçunun 3’ü (% 14,3) Ağustos ayında; toplam 17 yaralama suçunun 4’ü (% 23,5) Nisan ayında, toplam 19 cinsel 3

Bazı olaylarda yer alan suçların bileşik suç olmasından dolayı aynı olayda birden fazla suç yer almaktadır. Bu yüzden toplam suç sayısı toplam olay sayısından fazladır.

62

dokunulmazlığa karşı suçların 6’sı (% 31,6) yine Nisan ayında ve toplam 10 malvarlığına karşı suçların 2’si (% 20) Mayıs ayında işlenmiştir. Burada da ilkbahar mevsiminin bir ayı olan Nisan ayı ilk sırada yer almaktadır. Tablo–5: Haberlerde İşlenen Olayların Mevsimlere ve Aylara Göre Dağılımı Kış

İlkbahar

Yaz

Sonbahar Toplam

12

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

5

5

7

6

12

8

4

2

7

5

3

6

Olay Sayısı

70

c. Haberlerde İşlenen Olayların Mekânsal Dağılımı Çalışmada incelenen haberlerde işlenen 63’ü (% 90) şehirde, 7’si (% 10) ise kırsalda meydana gelen toplam 70 farklı olayın, Tablo-6’da (s. 64) sunulduğu şekilde, 10’u İstanbul’da olmak üzere 19’u (% 27,1) Marmara; 3’ü İzmir’de olmak Üzere 6’sı (% 8,6) Ege; 13’ü Adana’da olmak üzere 21’i (% 30) Akdeniz; 2’si Ankara’da olmak üzere 8’i (% 11,4) İç Anadolu; 5’i Samsun’da olmak üzere 9’u (% 12,9) Karadeniz; 4’ü Diyarbakır’da olmak üzere 6’sı (% 8,6) Güneydoğu Anadolu ve yalnızca 1’i (% 1,4) Doğu Anadolu bölgesinde meydana gelmiştir. Bunun yanı sıra suç çeşitlerine göre suçların yoğunlaştığı bölge ve iller şu şekildedir: Toplam 22 öldürme suçunun, 3’ü İstanbul’da olmak üzere 5’i (% 22,7) Marmara; toplam 18 yaralama suçunun, 3’ü İstanbul’da ve 3’ü Bursa’da

olmak

üzere

7’si

(%

38,9)

Marmara;

toplam

19

cinsel

dokunulmazlığa karşı suçların, 4’ü Adana’da olmak üzere 5’i (% 26,3) Akdeniz ve 5’i (% 26,3) Marmara ve 10 malvarlığına karşı suçların, 3’ü Adana’da olmak üzere 5’i (% 50) Akdeniz Bölgesinde işlenmiştir. Topluma karşı suçlar ile devlete karşı suçlar da en çok Akdeniz Bölgesinde işlenmiştir. Nüfus oranlarına göre Akdeniz’in Marmara’dan, Adana’nın ise İstanbul’dan daha

fazla

haber

yapılmış

olması

çekmektedir.

63

dikkatleri

bu

yerleşim

yerlerine

Burada bir diğer dikkat çekici olan ise Samsun ilinin Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır gibi büyük şehirleri geride bırakmış olmasıdır. Samsun ilindeki suç dağılımına bakıldığında 5 olaydan 1’i öğrencinin öğretmenini yaralaması olayı, 1’i kadının kendisine şiddet uygulayan kocasını öldürmesi olayı, 3’ü ise cinsel suçları içeren olaylardır. Tablo–6: Haberlerde İşlenen Olayların Coğrafi Bölgelere Göre Dağılımı Bölgeler

Olay Sayısı

Marmara

Ege

Akdeniz

İç Anadolu

19

6

21

8

Karadeniz

Doğu Anadolu

Güneydoğu Anadolu

9

1

6

Toplam

70

ç. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Yaşa ve Karıştıkları Suça Göre Dağılımı Çalışmada incelenen haberlerde işlenen 70 farklı olayın 32’sini (% 45,7) çocukların tek başlarına, 38’ini (% 54,3) ise iştirakle gerçekleştirdikleri ve bunlardan 5’inde (% 7,1) azmettiricilerin de bulunduğu iddia edilmektedir. Yani çocuklar genellikle iştarekle suça karışmışlardır. Ayrıca haberlerde suça karıştığı iddia edilen toplam 141 çocuğun, Tablo-7’de (s. 65) sunulduğu şekilde, 3’ü (% 2,1) 0-11 yaş grubunda; 18’i (% 12,8) 12-14 yaş grubunda ve 118’i (% 83,7) ise 15-17 yaş grubundadır. 2 çocuğun ise yaşı belirtilmemiştir. Burada 15 yaşından itibaren suçluluk oranlarının artıyor olması dikkat çekicidir. Nitekim bu yaş Türk Ceza kanunu için de bir sınırdır. Bunun yanı sıra cinsiyete göre çocukların yoğunlukla karıştığı suçlar şu şekildedir: Toplam 123 (% 87,2) erkek çocuğun 72’sinin (% 58,5) cinsel dokunulmazlığa karşı suçlara ve toplam 17 (% 12,1) kadın cinsiyetinden çocuğun ise 7’sinin (% 41,2) yaralama suçuna karıştığı iddia edilmektedir. 1 çocuğun ise cinsiyeti belirtilmemiştir. En çok suça karıştığı iddia edilen erkek

64

cinsiyetinden çocukların cinsel dokunulmazlığa karşı suçlara yönelmiş olması önemli bir ayrıntıdır. Tablo–7: Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlara Karıştığı İddia Edilen Çocukların Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Dağılımı4 0-11 Yaş

12-14 Yaş

15-17 Yaş

Toplam

1

2

14

17

2

16

105

123

3

18

118

141

Kadın Erkek Toplam

d. Mağdurların Dağılımı Çalışmada incelenen haberlerde işlenen 70 farklı olaydaki toplam 83 mağdurun, Tablo-8’de (s. 65) sunulduğu şekilde, 45’ini (% 54,2) 0-17 yaş grubundaki çocuklar; 38’ini (% 45,8) ise 18-65 yaş grubundaki yetişkinler oluşturmaktadır. 65 yaş üzeri grubundaki yaşlılar ise mağdur olarak yer almamıştır. Mağdur çocuklardan 4’ü (% 8,9) öldürme, 11’i (% 24,4) yaralama, 19’u (% 42,2) cinsel dokunulmazlığa karşı suç ve 11’i (% 24,4) malvarlığına karşı suçlarda mağdur olmuşlardır. Yani çocukların çocuklara karşı cinsel şiddeti ön plandadır. Tablo–8: Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlardaki Mağdurların Suç Türlerine ve Cinsiyete Göre Dağılımı Yaş Grupları Toplam

Mağdur Sayısı

0-17 Yaş

18-65 Yaş

65+ Yaş

45

38

-

83

Cinsiyete göre tüm mağdurlar değerlendirildiğinde ise: Tablo-9’da (s. 66) sunulduğu şekilde, toplam 43 (% 51,8) mağdur kadından 11’i (% 25,6) 4

Haberlerde 2 çocuğun yaşı ile 1 çocuğun cinsiyeti belirtilmediğinden dolayı toplam çocuk sayısı, cinsiyet toplamından da, yaş grubu toplamından da daha fazladır.

65

öldürme, 9’u (% 20,9) yaralama, 21’i (% 48,8) cinsel dokunulmazlığa karşı suç ve 3’ü (% 7) malvarlığına karşı suçlardan; toplam 39 (% 46,7) erkek mağdurdan ise 13’ü (% 33,3) öldürme, 14’ü (% 35,9) yaralama, 3’ü (% 7,7) cinsel dokunulmazlığa karşı suç ve 13’ü (% 33,3) malvarlığına karşı suçlardan mağdur olmuşlardır. 1 mağdurun cinsiyeti ise belirtilmemiştir. Öldürme, yaralama ve malvarlığına karşı suçlarda erkek mağdurlar, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ise kadın mağdurlar ağırlıktadır. Tablo–9: Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlarda Mağdurların Suç Türlerine ve Cinsiyete Göre Dağılımı5 Kişilere K.S.

Malvarlığına K.S.

Toplam

Öldürme

Yaralama

Cinsel Dok. K.S.

Kadın

11

9

21

3

43

Erkek

13

14

3

13

39

Toplam

24

23

24

16

83

e. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklarla Mağdurların Yakınlık İlişkilerinin Dağılımı Çalışmada incelenen haberlerde işlenen toplam 70 farklı olayda suça karıştığı iddia edilen çocuk (S.K.İ.E.Ç.) ile mağdur arasında tespit edilen toplam 129 yakınlık bağından, Tablo-10’da (s. 67) sunulduğu şekilde, 8’i (% 6,2) aile, 9’u (% 7) akrabalık, 71’i (% 55) arkadaşlık ve 6’sı (% 4,7) ise öğrenci-öğretmen bağı şeklindedir. 35 (% 27,1) ilişkide ise herhangi bir yakınlık bağı bulunmamaktadır. Arkadaşlık ilişkilerinin 9’unun (% 12,7) başta sosyal paylaşım siteleri olmak üzere internet vasıtasıyla kurulduğu ve bunlardan 5’inin (% 3,9) cinsel dokunulmazlığa karşı suçla sonuçlandığı haber metninde açıktır. Ailesel yakınlık bağının 4’ü (% 50) ve akrabalık yakınlık bağının 6’sında (% 67)

öldürme

suçu;

arkadaşlık

ilişkisinin

5

53’ünde

(%

74,6)

cinsel

Olaylarda, aynı kişi birden fazla suçun mağduru olabildiğinden dolayı toplam suç sayısı, mağdur sayısından; haberlerde ise 1 mağdurun cinsiyeti belirtilmediğinden dolayı mağdur sayısı toplam cinsiyet sayısından daha fazladır.

66

dokunulmazlığa karşı suçlar; öğrenci-öğretmen ilişkisinin 4’ünde yaralama (% 67) ve yakınlık bağı bulunmayanların 17’sinde (% 48,6) mala karşı suçlar, en çok görülen suçlardır. Özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda arkadaşlık ilişkilerinin bulunması, yani tanışıyor olmaları dikkat çekicidir. Tablo–10: Haberlerde İşlenen Olaylardaki Suçlardaki S.K.İ.E.Ç.-Mağdur İlişkisi S.K.İ.E.Ç.-Mağdur İlişkisi Toplam

Aile

Akraba

Arkadaş

Öğrenci Öğretmen

Yok

8

9

71

6

35

129

f. Haberlerde Kullanılan Görsellerin Dağılımı Çalışmada incelenen toplam 176 haberden, Tablo-11’de (s. 67) sunulduğu şekilde, 57’sinde (% 32,4) haberin konusuna uygun genel görseller (EK-C’de örnekleri sunulmuştur) kullanılmış, 38’inde (% 21,6) suça karıştığı iddia edilen çocukların, 40’ında (% 22,7) ise suç mağdurlarının fotoğraflarına

yer

verilmiştir.

Suça

karıştığı

iddia

edilen

çocukların

fotoğraflarının 11’i (% 6,3) tamamen açık, 15’inin (% 8,5) yüzü, 22’sinin (% 12,5) ise gözleri buzlanmış olarak verilmiş olup; 15 (% 8,5) fotoğrafın çocuğun

sosyal

paylaşım

sitelerindeki

resimlerinden

alındığı

değerlendirilmektedir. Mağdur fotoğraflarının ise 27’si (% 15,3) tamamen açık ve 13’ü (% 7,4) ise buzlanmış olarak haberde yer almıştır. Tablo–11: Haberlerde Kullanılan Görseller Haberde Kullanılan Görsel S.K.İ.E.Ç.un Genel Görsel

Mağdurun

Buzlu

Toplam

Açık

11

Gözler

Yüz

22

15

Açık

Buzlu

27

13 135

57 38

40

67

Gerek suça karıştığı iddia edilen çocukların gerekse mağdurların 39 (% 28,9) haberde fotoğraflarının açık bir şekilde veriliyor olması, her iki taraf için kaygı vericidir. g.

Haberlerde

Suça

Karıştığı

İddia

Edilen

Çocukların

Kimliklerinin Sunuluşunun Dağılımı Çalışmada incelenen toplam 176 haberden 140’ında (% 79,5), Tablo-12’de (s. 68) sunulduğu şekilde, suça karışmış olduğu iddia edilen çocukların kimlikleri adı ve soyadının baş harfleri aralarına nokta konularak kısaltılması yöntemiyle okuyucu ile paylaşılmıştır. 6 (% 3,4) haberde adının tamamı ve soyadının baş harfi birlikte, 2 (% 1,1) haberde ise adının baş harfi ve soyadının tamamı olmak üzere toplam 8 (% 4,5) haberde çocuğun adı ya da soyadı okuyucu ile paylaşılmıştır. 5 (% 2,8) haberde ise çocuğun adı ve soyadı tamamen okuyucuyla paylaşılmıştır. Bunların dışında yayınlanan 21 (% 11,9) haberde şüpheli/sanık çocuk sayısı fazla olduğundan dolayı sadece çocuk, öğrenci gibi ifadeler yer almış, 2 (% 1,1) haberde ise olay henüz yeterince aydınlatılmamış olduğundan dolayı çocuk şüpheli konumunda değildir. Tablo–12: Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuğun Sunuluşu

Ad ve Soyadın Kısaltması

Adın Tamamı + Soyadın Kısaltması

Adın Kısaltması + Soyadın Tamamı

Adı ve Soyadının Tamamı

Toplam

140

6

2

5

153

ğ. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklardan Söz Ediliş Biçimi Çalışmada suça karışmış çocuklardan haberlerde ne olarak bahsedildiği incelenmiştir. Kadın cinsiyetindeki çocukların karıştığı suçlarla ilgili 48 haberin 33’ünde (% 68,8) çocuktan “kız” (liseli kız, genç kız, kız çocuğu) olarak bahsedilmiştir. Diğer haberlerin ise 9’unda (% 18,8) adı ve soyadın kısaltması aralarına nokta konulmak suretiyle, 3’ünde (% 6,3) adı ve

68

soyadının tamamı, 2’sinde (% 4,2) genç kadın ve 1’inde (% 2,1) ise genç olarak bahsedilmiştir. Erkek cinsiyetindeki çocukların karıştığı suçlarla ilgili ise 124 haberin 46’sında (% 37,1) çocuktan adı ve soyadının kısaltması aralarına nokta konulmak suretiyle, 27’sinde (% 21,8) öğrenci, 19’unda (% 15,3) çocuk, 14’ünde (% 11,3) kişi, 6’sında (% 4,8) genç, 4’ünde (% 3,2) adı ve soyadının tamamı, 2’sinde (% 1,6) adının tamamı ve soyadının kısaltılması suretiyle, 2’sinde (% 1,6) zanlı, 1’inde (% 0,8) erkek, 1’inde (% 0,8) adam ve 1’inde (% 0,8) ise sanık olarak bahsedilmiştir. Burada dikkat çekici olan toplam 60 (% 34,1) haberde kullanılan öğrenci, çocuk ve kişi kelimelerinin herhangi bir cinsiyeti temsil etmemelerine rağmen sadece erkek cinsiyetinden suça karışmış çocuklar için kullanılmış olmasıdır. 4 haberde ise iştirakle işlenen suç olduklarından dolayı, suça karışmış çocuklardan bahsedilmeden haber yapılmıştır. h. Haberlerde Yapılan Mekânsal Etiketlemeler Çalışmada incelenen 176 haberden 37’si (% 21) çeşitli şekillerde mekânsal etiketleme yapmıştır. Olay mahallinin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilk ve orta dereceli okulların olduğu Milliyet İHG tarafından 12 (% 6,8), Hürriyet İHG tarafından 12 (% 6,8) ve Habertürk İHG tarafından ise 13 (% 7,4) haber yapılmış olup, toplam 37 haberden 33’ünde (% 89,2) okulların ismi açık olarak verilmek suretiyle bu okullar mekânsal olarak etiketlenmiştir. Mekânsal etiketlemeye konu olan bir başka kamu kurumu ise Adalet Bakanlığı’na bağlı bir ceza infaz kurumudur. Ayrıca 176 haber içerisinde 1 haber, olay bu ilde vuku bulmadığı halde suça karışan çocuk hakkında “Batmanlı” sıfatını kullanarak mekânsal etiketleme yapmıştır. 2. BETİMSEL ANALİZ BULGULARI Bu bölümde, haberlerin içeriği ve sunuluş biçimi haberlerde sunulan kimlik bilgileri ve görseller dışındaki verilerden suça karıştığı iddia edilen çocukların kimliklerine ulaşılıp ulaşılamayacağı, haberlerin başlığından suça karıştığı iddia edilen kişinin çocuk olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı, metinde suça karıştığı iddia edilen çocuklardan “suçlu” olarak mı yoksa “suça 69

sürüklenmiş” olarak mı bahsedildiği, suça karıştığı iddia edilen çocuklarla ilgili toplumun

olumsuz

yönde

yönlendirilip

yönlendirilmediği,

suçsuzluk

karinesinin ihlal edilip edilmediği, haberlerde suça karıştığı iddia edilen çocuklar doğrudan etiketlenip etiketlenmediği, mekânsal etiketleme yapılıp yapılmadığı, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediği ve ahlaki panik oluşturabilecek yönde içerik taşıyıp taşımadığı açısından incelenmekte ve yorumlanmaktadır. a. Haberlerde Sunulan Kimlik Bilgileri ve Görseller Dışındaki Verilerden

Suça

Karıştığı

İddia

Edilen

Çocukların

Kimliklerine

Ulaşılabilirlik Çalışmada incelenen 176 haberde, haber metninde sunulan kimlik bilgileri

ve

fotoğrafı

dışındaki

diğer

bilgilerden

çocuğun

tanınıp

tanınamayacağı sorgulanmış ve 91’inden (% 51,7) çocuğun tanınamayacağı, ancak 85’inden (% 48,3) ise çocuğun tanınabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu 85 haberde, bazı haberlerde birden fazla bilgi de olmak üzere, çocukla ilgili şu bilgiler okuyucu ile paylaşılarak onun yakın çevresi, akrabaları, arkadaşları, öğretmenleri, okul idarecileri, komşuları yani o çocuk gözünde toplumun

karşılığı

olan

sosyal

grup

tarafından

tanınabileceği

değerlendirilmektedir: •

5 haberde, olayda kullanılan ve çocuğun yakınlarına ait olan

aracın plakası, •

10 haberde çocuğun akrabalarının adları,



25 haberde çocuğun devam ettiği okulun adı,



18 haberde ikamet ettiği yer (9’unda mahalle, 3’ünde belde,

5’inde köy, 1’inde ise sokak dâhil adresi), •

9 haberde babasının adı,



3 haberde babasının adı ve soyadı,



5 haberde annesinin adı, 70



3 haberde annesinin adı ve soyadı,



6 haberde babasının fotoğrafı,



1 haberde annesinin fotoğrafı,



1 haberde babasının mesleği,



3 haberde, arkadaşlarının adları.

b. Haberlerin Başlığından Suça Karıştığı İddia Edilen Kişinin Çocuk Olduğunun Anlaşılabilirliği Çalışmada incelenen 176 haberin başlığından, haber metninde anlatılan suça bir çocuğun karıştığının anlaşılıp anlaşılmadığı sorgulanmış olup; bu haberlerinin 122’sinin (% 69,3) başlığından anlaşılamayacağı, 54’ünün (% 30,7) başlığından ise suça karışanın çocuk olduğunun kolaylıkla anlaşılabileceği sonucuna ulaşılmıştır. 20’sinin (% 11,4) Milliyet İHG’de, 16’sının (% 9,1) Hürriyet İHG’de ve 18’inin (% 10,2) ise Habertürk İHG’de yayınlandığı bu haber başlıkları şunlardır: •

11 yaşındaki çocuk müdürü bıçakladı (24.12.2012, Milliyet),



İlköğretim öğrencisinden okul müdürüne bıçak (25.12.2012,

Hürriyet), •

Öğrencinin öğretmene fırlattığı bıçak öğrenciye saplandı

(27.11.2012, Milliyet), •

Öğretmeni, okulda öğrencisi bıçakladı (06.11.2012, Milliyet),



Öğretmenini

bıçaklayan

öğrenci

yakalandı

(05.11.2012,

Hürriyet), •

Öğrencisi bıçakladı (06.11.2012, Hürriyet),



Uyardığı öğrencisi bıçakladı! (05.11.2012, Habertürk),



Özenti ile okulda dehşet yaratacaktı (13.10.2012, Milliyet), 71



Okullarda neler oluyor (12.10.2012, Hürriyet),



Geç kağıdı istedi derste öldürüldü (27.09.2012, Milliyet),



Öğrenci, derste kadın öğretmeni bıçakladı! (26.09.2012,

Habertürk), •

Çıplak şantajda iki kız içeride (22.08.2012, Hürriyet),



Bombacı çocuktan tuhaf açıklama! (28.08.2012, Habertürk),



13 yaşındaki çocuk annesinin verdiği bıçakla cinayet işledi

(08.08.2012, Milliyet), •

13 yaşındaki çocuk, annesinin verdiği bıçakla 20 yaşındaki

genci öldürdü (08.08.2012, Hürriyet), •

Liseli

kızların

mezarlıkta

işkence

dehşeti!

(19.07.2012,

Milliyet), •

Mezarlıkta liseli kız işkencesi (20.07.2012, Hürriyet),



"Kızlar arasında alışılmış bir durum değil" (20.07.2012,

Hürriyet), •

Liselilerden mezarlıkta işkence (19.07.2012, Hürriyet),



Liseli kızlardan ürperten işkence! (19.07.2012, Habertürk),



Kaldırımda doğum yapan kız ile ailesi bulundu (07.06.2012,

Milliyet), •

14'ü öğrenci 16 kişiye cinsel istismardan gözaltı (31.05.2012,

Milliyet), •

Lisede ahlaksız olay: 14’ü öğrenci 16 gözaltı (31.05.2012,

Hürriyet), •

Lisede iğrenç olay! (31.05.2012, Habertürk), 72



Molotof atan çocuğa 39 yıl hapis istemi (31.05.2012,

Habertürk), •

Başkent'te

'Suskunlar'ı

anımsatan

dehşet!

(11.05.2012,

Habertürk), •

Lise öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü (10.05.2012, Milliyet),



Lise öğrencisi genç kız katliam yaptı (10.05.2012, Hürriyet),



Liseli kız katliam yaptı: 2 ölü! GALERİ (10.05.2012, Habertürk),



Liseli kızların bıçaklı kavgası (10.05.2012, Milliyet),



Kızların okulda bıçaklı kavgası (11.05.2012, Milliyet),



Liseli kızların bıçaklı kavgası: 2 yaralı (10.05.2012, Hürriyet),



Liseli kızlar bıçaklarını çekti (10.05.2012, Habertürk),



Sınıfta öğretmenini bıçakladı (27.04.2012, Milliyet),



Öğrenci sınıfta öğretmen bıçakladı (27.04.2012, Hürriyet),



Liseli öğrenci dehşeti! (27.04.2012, Habertürk),



15 yaşındaki çocuk 6 yaşındaki akrabasına tecavüz etti

(21.04.2012, Milliyet), •

Aynı erkeği seven kızlar birbirlerini bıçakladı (19.04.2012,

Milliyet), •

Aynı erkeği seven kızlar birbirini bıçakladı (19.04.2012,

Hürriyet), •

11 yaşındaki kız üvey babasını bıçakladı (18.04.2012, Milliyet),



17

yaşındaki

çocuğun

(17.04.2012, Milliyet), 73

bıçakladığı

doktor

kurtarılamadı



Liseli öğrenci dehşeti! (12.04.2012, Habertürk),



Lisede skandal! (06.04.2012, Habertürk),



Okuldan çıkmasına izin verilmedi, bıçağına sarıldı (10.04.2012,

Habertürk), •

Babasını öldüren kıza ceza şoku! (23.03.2012, Habertürk),



Hala ve eniştesini vurdu, bakkaldan sakız alıp okula gitti

(10.03.2012, Milliyet), •

Çocukların kartopu savaşı için suç duyurusu (20.02.2012,

Milliyet), •

Tecavüz davasında 10 çocuğa 29 yıl hapis! (09.02.2012,

Habertürk), •

Liseli kızların kavgası cinayetle bitti (07.02.2012, Milliyet),



Arkadaş katili kıza tutuklama (09.02.2012, Hürriyet),



Uşak'ta iki liseli kız bıçakla kavga etti, biri öldü (07.02.2012,

Hürriyet), •

Kızların kavgası kanlı bitti (07.02.2012, Habertürk),



Liseli kızların ölümüne kavgası (08.02.2012, Habertürk),



Evcilik oyunu ağır cezalık (06.02.2012, Habertürk).

c. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklardan “Suçlu” Olarak mı Yoksa “Suça Sürüklenmiş” Olarak mı Bahsedildiği Çalışmada incelenen 176 haberden 163’ü (% 92,6) okuyucuda, suça karışmış olan çocukların “suçlu” olduğu izlenimi uyandırmakta ve sadece 8’i (% 4,5) çocukları “suça sürüklenmiş” olarak sunmaktadır. 5 haberde ise olay yeterince aydınlatılamadığından dolayı çocuk henüz şüpheli

74

konumunda değildir. Çocuğu “suça sürüklenmiş” olarak sunan haberlerde şu ifadeler yer almıştır: • yaşındaki

“Yaşları küçük olan suça sürüklenen B.Ö. ve arkadaşı 17 B.A.S.

hakkında

da

aynı

suçlardan

Çocuk

Ağır

Ceza

Mahkemesi’nde ayrı dava açıldı.” ve “Savcı, suça sürüklenen B.Ö. ve B. A.S., hakkında da Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde aynı suçlardan yargılanmaları için iddianame hazırladı.” (21.11.2012, Milliyet, Dayısının onayıyla yengesini öldürdü ve cesedine tecavüz etti; 22.11.2012, Hürriyet, Tüyler ürperten ifadeler; 22.11.2012, Hürriyet, Tüyler ürperten ifadeler; 22.11.2012, Habertürk, Tüyler ürperten ifadeler! (18+)), •

“Genç yaşta katil damgası yiyen çocuk ile onu azmettirdiği

ileri sürülen annesi adliyeye çıkartılacak.” (08.08.2012, Habertürk, Bu nasıl anne?”), •

“Aslında 18 yaşından küçük oldukları için sanık değil, suça

sürüklenen çocuklar onlar.” (30.08.2012, Hürriyet, Tecavüze uğradı suçlu oldu), •

Bunların dışında 2 haberde ise akademisyenlerin görüşü

alınmak suretiyle haberde geçen çocukların suça nasıl sürüklendikleri işlenmiştir. (20.07.2012, Hürriyet, "Kızlar arasında alışılmış bir durum değil" ve 19.07.2012, Hürriyet, 'Halkımızdan bir şey beklemiyorum'). ç. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklarla İlgili Toplumun Yönlendirilme Biçimi Çalışmada incelenmiş olan 176 haberden 21’i (% 11,9) suça karıştığı iddia edilen çocuk hakkında, olayla doğrudan ilgisi bulunmadığı halde toplumu olumsuz yönlendirebilecek ifadelerde bulunmuş, bazılarında ise çocuğun geçmiş sabıkaları açıklanmıştır. Bu haberler aşağıdadır: •

Olayda, E.A. (17) mağdurlarla para karşılığı ilişkiye girdiği

halde, haber başlıklarında ve metinlerinde sanki mağdurlara zorla fuhuş yaptıranlardan biriymiş gibi ifade edilmiş. (22.12.2012, Milliyet, 2 kıza tecavüz 75

edip fuhşa zorladılar; 23.12.2012, Hürriyet, İki kız çocuğuna Facebook tuzağı; 22.12.2012, Habertürk, İki genç kızın tüyler ürperten itirafı!). •

“…disiplinsiz davranışları nedeniyle geçen yıl aynı okuldan

atıldığı bildirilen aynı yaştaki M.F.A.” (25.12.2012, Hürriyet, İlköğretim öğrencisinden okul müdürüne bıçak; 24.12.2012, Habertürk, Okullardaki korkutan tehlike). •

“genç kızın sosyal paylaşım sitesinde M.S. ismiyle açtığı

sayfasında “Dün akşam bir sapığın daha cezasını verdik. Telefonuma mesaj atmaya devam etmeyin. O.Çları" yazısı” (29.11.2012, Milliyet, “Dün akşam bir sapığın daha cezasını verdik"; 29.11.2012, Habertürk, Katil zanlısından İngilizce cevap). •

“Hep problemliydi. Gözaltına alınan 15 yaşındaki H.K.’nın

2010- 2011 eğitim yılında, derslerindeki başarısızlıktan dolayı yıl kaybına uğradığı ve geçen yıl okula devam etmediği öğrenildi.” Ayrıca haber metnine Adana’daki benzer başka bir olay eklenerek sanki iki olayın da suçlusuymuş gibi izlenim uyandırılmış (27.09.2012, Milliyet, Geç kağıdı istedi derste öldürüldü). •

D.K. (15) "Bombayı yerde buldum. Kimseye zarar vermemesi

için atarken elimde patladı" şeklinde ifade verdiği halde, haber metinlerinde “… polise atmak istediği bomba ...” şeklinde bahsedilmiş, hatta haber başlığında “Bombacı çocuk” olarak geçmiştir (21.08.2012, Milliyet, Savcılık bıraktı, uslu durmadı; parmakları koptu; 21.08.2012, Hürriyet, Polise atmak istediği bomba elinde patladı; 28.08.2012, Habertürk, Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!). •

G.D. (14) “Ben yasa dışı olaylara katılmadım. Yasa dışı örgüt

üyesi de değilim" şeklinde ifade verdiği halde, haber metinlerinde “… terör örgütü PKK lehine …” (26.05.2012, Milliyet, Her şey 5 lira içinmiş); “…terör örgütü PKK yandaşlarının… (27.05.2012, Hürriyet, Molotofkokteylini 5 lira için attım); “… bölücü örgüt PKK lehine …” (31.05.2012, Habertürk, Molotof atan çocuğa 39 yıl hapis istemi) şeklinde bahsedilmiş, ayrıca “G.D. hakkında, korsan gösterilere katıldığı için 3 kez işlem yapıldığı anlaşıldı.” İfadeleriyle 76

eski sabıkaları ifşa edilmiştir (27.05.2012, Hürriyet, Molotofkokteylini 5 lira için attım). •

“T.C.’nin

bir

sınıf

arkadaşı

ise,

okula

düzenli

olarak

gelmediğini belirterek, "6. sınıftan sonra okula gelmemeye başladı. Daha sonra sınıfı değişti. Kötü arkadaşlıklar edinmeye başladı. Dün kavga yaptığını duydum" dedi.” (10.05.2012, Milliyet, Lise öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü; 11.05.2012, Hürriyet, Tuğce Abla’nın bıçaklı katliamı; 10.05.2012, Hürriyet, Lise öğrencisi genç kız katliam yaptı; 10.05.2012, Habertürk, Liseli kız katliam yaptı: 2 ölü! GALERİ). •

“DERSLERİNDE BAŞARISIZDI” (10.03.2012, Milliyet, Hala ve

eniştesini vurdu, bakkaldan sakız alıp okula gitti). •

“6'ncı kez bomba yaparken yakalandı” ve “V.T.’nin daha önce

de aynı suçtan 5 kez gözaltına alındığı anlaşıldı.” ifadeleriyle eski sabıkaları ifşa edilmiştir (07.01.2012, Milliyet, 6'ncı kez bomba yaparken yakalandı). d. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocuklarla İlgili Suçsuzluk Karinesi İhlali Çalışmada incelenmiş olan 176 haberde suça karıştığı iddia edilen toplam 141 çocuktan 27’si (% 19,1) gözaltına alınmış, 9’u (% 6,4) serbest bırakılmış, 49’u (% 34,8) tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, 41’i (% 29,1) tutuklanmış, 2’si (% 1,4) beraat etmiş, 1’i (% 0,7) para ve 12’si (% 8,5) ise hapis cezasına çarptırılmıştır. Yani sadece 13 (% 9,2) çocuğun suça karıştığı mahkeme tarafından kesinleştirildiği halde, haberlerin 68’inde (% 38,6), suça karıştığı iddia edilen çocuğun suç konusu eylemi yaptığı kesinleşmiş gibi ifade edilmiştir. Her ne kadar haberlerin bazı kısımlarında “iddia edilen” ya da “iddiasıyla” ifadeleri kullanılmış olsa da, özellikle haberlerin başlığında ve koyu harflerle yazılan ve olayı özetleyen ilk paragraflarında şu ifadeler yer almıştır: •

“2 kıza tecavüz edip fuhşa zorladılar” (22.12.2012, Milliyet, 2

kıza tecavüz edip fuhşa zorladılar),

77



“11 yaşındaki çocuk müdürü bıçakladı” (24.12.2012, Milliyet, 11

yaşındaki çocuk müdürü bıçakladı); “Mersin’de 11 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi K.K. ile geçen yıl okuldan atılan aynı yaştaki M.F.A., kendilerini uyaran okul müdürü ile yardımcısını bacaklarından bıçakladı.” (25.12.2012, Hürriyet, İlköğretim öğrencisinden okul müdürüne bıçak; 24.12.2012, Habertürk, Okullardaki korkutan tehlike), •

“ADANA’da bir ortaokulda 8’inci sınıf öğrencisi, disiplinsiz

davranışlarda bulunduğu için kendisini uyaran nöbetçi öğretmene bıçak fırlattı.” (27.11.2012, Milliyet, Öğrencinin öğretmene fırlattığı bıçak öğrenciye saplandı; 27.11.2012, Habertürk, Okul bahçesi kana bulandı!), •

“Öğretmeni, okulda öğrencisi bıçakladı” (6.11.2012, Milliyet,

Öğretmeni, okulda öğrencisi bıçakladı); “Öğretmenini bıçaklayan öğrenci yakalandı” (5.11.2012, Hürriyet, Öğretmenini bıçaklayan öğrenci yakalandı); “Öğrencisi bıçakladı” (6.11.2012, Hürriyet, Öğrencisi bıçakladı); “Uyardığı öğrencisi bıçakladı!” (5.11.2012, Habertürk, Uyardığı öğrencisi bıçakladı!), •

“İstanbul Beyoğlu'nda lise öğrencisi G.K. (18) ile arkadaşı E.G.

(17), kendileri gibi liseli 4 genç tarafından kaçırılarak işkence edildi.” (30.09.2012, Habertürk, Liseli gençlere akılalmaz işkence!), •

“İzmir’in Karabağlar İlçesi’nde 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki

H.K., sınıfa geç gelince kendisini müdürün yanına gönderdiği için tartıştığı Fen ve Teknoloji öğretmeni 40 yaşındaki Rabia Sevilay Durukan’ı karın ve kalçasından bıçakladı.” (27.09.2012, Milliyet, Geç kağıdı istedi derste öldürüldü); “Öğrenci, derste kadın öğretmeni bıçakladı! (26.09.2012, Habertürk, Öğrenci, derste kadın öğretmeni bıçakladı!), •

“16 yaşındaki genç, henüz belirlenemeyen bir nedenle tartıştığı

babasını sırtından ve vücudunun değişik yerlerinden 4 bıçak darbesiyle yaraladı” (15.08.2012, Habertürk, Babaya bıçak!), •

“13 yaşındaki çocuk annesinin verdiği bıçakla cinayet işledi”

(08.08.2012, Milliyet, 13 yaşındaki çocuk annesinin verdiği bıçakla cinayet işledi); “13 yaşındaki çocuk, annesinin verdiği bıçakla 20 yaşındaki genci 78

öldürdü” (08.08.2012, Hürriyet, 13 yaşındaki çocuk, annesinin verdiği bıçakla 20 yaşındaki genci öldürdü); “Pendik’te 13 yaşındaki çocuk, kavga ettiği 20 yaşındaki uzaktan akrabasını bıçakladı.” (08.08.2012, Habertürk, Bu nasıl anne?), •

“Annesini

döven

kapıcı

babasını

öldürdü”

(02.08.2012,

Habertürk, Annesini döven kapıcı babasını öldürdü); “Annesini döven babasını öldürdü” (03.08.2012, Hürriyet, Annesini döven babasını öldürdü), •

“Camla koluna kesikler attılar. Elbiselerini çıkardılar. Başından

aşağıya su döktüler. Tartakladılar. Bunların hepsini kameraya kaydettiler. Sonra darp izleri kalmasın diye makyaj yapıp bıraktılar. İstanbul'un Silivri İlçesi'nde lise öğrencisi 4 kız , Ç.G adlı bir başka kız öğrenciyi "erkek arkadaşımla neden çıktın" bahanesiyle akıl almaz bir şekilde cezalandırdı.” (19.07.2012, Milliyet, Liseli kızların mezarlıkta işkence dehşeti!); “Liseli 4 kız, bir başka kız öğrenciyi, “Erkek arkadaşımla neden çıktın” bahanesiyle işkence yaparak cezalandırdı. Kızlar, mezarlığa götürdükleri 16 yaşındaki Ç.G.’yi ıslatıp soydu, kollarını cam ile çizip dövdü ve makyaj yapıp bıraktı.” (20.07.2012, Hürriyet, Mezarlıkta liseli kız işkencesi; 19.07.2012, Hürriyet, Liselilerden mezarlıkta işkence; 19.07.2012, Habertürk, Liseli kızlardan ürperten işkence!), •

“14 yaşındaki kızı sekse zorladılar” (13.06.2012, Milliyet, 14

yaşındaki kıza çirkin tuzak!; 13.06.2012, Habertürk, Çirkin tuzak!), •

“16 yaşındaki N.A sokak ortasında doğum yaptı ve bebeği

bırakıp kaçtı.” (07.06.2012, Hürriyet, Bağcılar'da sokak ortasında doğum); “Yolda yürürken doğum yaptı. Kaldırıma düşen bebeğini orada bırakıp yürüdü gitti...” (07.06.2012, Habertürk, İnsanlık kaldırıma düştü! GALERİ), •

“2 karton sigara uğruna market sahibi kadının boğazına bıçak

dayayan 16 yaşındaki gaspçı yakalandı.” (15.05.2012, Hürriyet, Şah damarımı kesecekti), •

“Ankara'da 2 tinerci çocuk, okul bahçesinde oynayan 9

ilköğretim öğrencisini 4 saat alıkoydu. Tinerciler, bıçak tehdidiyle öğrencilerin 79

paralarını gasp etti.” (11.05.2012, Milliyet, 9 öğrenciyi 4 saat alıkoydular; 11.05.2012,

Habertürk,

Başkent'te

'Suskunlar'ı

anımsatan

dehşet!);

“Ankara’da yaşları 17 olan iki tinerci, okuldan çıkan ve evlerine giden 12 ile 14 yaşlarındaki 9 öğrenciyi bıçak zoruyla bir parkta 3 saat boyunca alıkoydu.” (12.05.2012, Hürriyet, Ankara'da 3 saat süren dehşet), •

“Lise öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü” (10.05.2012, Milliyet, Lise

öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü); “17 yaşındaki Tuğçe C., annesine atılan yumruk karşısında anne-kızı bıçakla öldürdü.” (11.05.2012, Hürriyet, Tuğce Abla’nın bıçaklı katliamı); “Lise öğrencisi genç kız katliam yaptı” (10.05.2012, Hürriyet, Lise öğrencisi genç kız katliam yaptı); “Liseli kız katliam yaptı: 2 ölü!” (10.05.2012, Habertürk, Liseli kız katliam yaptı: 2 ölü! GALERİ); “GAZİOSMANPAŞA’da 17 yaşındaki Tuğçe C.’nin bıçaklayarak öldürdüğü Azerbaycanlı Reyhan Nacefova (45) ile kızı Günay Hüseyinzade’nin (22) cenazeleri

önceki

gün

Azerbaycan’da

toprağa

verildi.”

(16.05.2012,

Habertürk, Tuğçe tek başına öldürmedi!), •

“C.B., S.K.’yı bıçakla karnından yaraladı.” (11.05.2012, Milliyet,

Kızların okulda bıçaklı kavgası; 10.05.2012, Milliyet, Liseli kızların bıçaklı kavgası; 10.05.2012, Hürriyet, Liseli kızların bıçaklı kavgası: 2 yaralı; 10.05.2012, Habertürk, Liseli kızlar bıçaklarını çekti), •

“Tasdikname için okula gelen öğrenci, sınıfta öğretmenini

bıçakladı.” (27.04.2012, Milliyet, Sınıfta öğretmenini bıçakladı; 27.04.2012, Habertürk, Liseli öğrenci dehşeti!); “Öğrenci sınıfta öğretmen bıçakladı” (27.4.2012, Hürriyet, Öğrenci sınıfta öğretmen bıçakladı), •

“15 yaşındaki çocuk 6 yaşındaki akrabasına tecavüz etti”

(21.04.2012, Milliyet, 15 yaşındaki çocuk 6 yaşındaki akrabasına tecavüz etti), •

“Aynı erkeği seven kızlar birbirlerini bıçakladı” (19.04.2012,

Milliyet, Aynı erkeği seven kızlar birbirlerini bıçakladı); “Erkek uğruna birbirlerini bıçakladılar (20.04.2012, Hürriyet, Erkek uğruna birbirlerini bıçakladılar); “Aynı erkeği seven kızlar birbirini bıçakladı” (19.04.2012, Hürriyet, Aynı erkeği seven kızlar birbirini bıçakladı); “Aynı erkeğe aşık olan 80

genç kızlar birbirlerini bıçakladı” (19.04.2012, Habertürk, Facebook'taki tesadüf kanlı bitti!), •

“11 yaşındaki kız üvey babasını bıçakladı” (18.04.2012, Milliyet,

11 yaşındaki kız üvey babasını bıçakladı); “Üvey babasını bıçakladı” (19.04.2012, Hürriyet, Üvey babasını bıçakladı); “İZMİT’te 11 yaşındaki B.K., annesini döven üvey babasını bıçakladı.” (18.04.2012, Hürriyet, Sırtında bıçakla ambulans bekledi), •

“GAZİANTEP’te hasta yakını 17 yaşındaki M.G., Avukat Cengiz

Gökçek Devlet Hastanesi’nde görevli 30 yaşındaki Dr. Ersin Arslan’ı bıçakla göğsünden ve karnından yaraladı.” (17.04.2012, Milliyet, 17 yaşındaki çocuğun bıçakladığı doktor kurtarılamadı; 18.04.2012, Hürriyet, Tüm Türkiye'yi derinden üzen haber); “17 yaşındaki bir çocuk tarafından bıçakla ağır yaralanan uzman doktor Ersin Arslan, hastanede hayatını kaybetti” (17.04.2012, Habertürk, O doktor kurtarılamadı!), •

“16 yaşındaki lise öğrencisi, arkadaşlık teklifini kabul etmeyen

14 yaşındaki ilköğrencisini 6 yerinden bıçakladı” (12.04.2012, Habertürk, Liseli öğrenci dehşeti!), •

“Bursa'da ders saatinde okuldan çıkışına izin vermeyen

güvenlik görevlisini bıçaklayan öğrenci kısa sürede yakalandı” (10.04.2012, Habertürk, Okuldan çıkmasına izin verilmedi, bıçağına sarıldı), •

“Diyarbakır’da ilköğretim okulu öğrencisi 14 yaşındaki R.Ü.’nün,

yolunu kesen yaşları 15 ile 20 arasında değişen 4 kişi, zorla götürdükleri bir çatı katında tecavüz etti.” (17.03.2012, Milliyet, Tecavüzcüleri öğretmen yakalattı; 16.03.2012, Milliyet, Kadın rehber öğretmen öğrencisine tecavüz edenleri tutuklattı; 16.03.2012, Hürriyet, Diyarbakır'dan utandıran bir haber; 16.03.2012, Habertürk, Bu habere koyacak başlık yok!), •

“Hala ve eniştesini vurdu, bakkaldan sakız alıp okula gitti”

(10.03.2012, Milliyet, Hala ve eniştesini vurdu, bakkaldan sakız alıp okula gitti); “Hamile ablasını öldürdü! (10.03.2012, Habertürk, Hamile ablasını öldürdü!), 81



“15 yaşındaki F.K., 16 yaşındaki Zülfü Çelik adlı kızı

bıçaklayarak öldürdü.” (07.02.2012, Milliyet, Liseli kızların kavgası cinayetle bitti); “Okul çıkışında Çivril Caddesi 1. Balcı Sokak'ta kavga eden kız öğrencilerden F.K, Z.Ç’yi bıçakla ağır yaraladı.” (07.02.2012, Hürriyet, Uşak'ta iki liseli kız bıçakla kavga etti, biri öldü); “Kavgada, F.K isimli öğrenci, arkadaşı Z.Ç'i karnından ve boynundan bıçakladı.” (07.02.2012, Habertürk, Kızların kavgası kanlı bitti); “Kız öğrenciler arasında erkek arkadaş yüzünden çıktığı iddia edilen kavgada, F.K. (15) isimli öğrenci, arkadaşı Z.Ç.’yi (16) boyun ve karın bölgesinden bıçakladı.” (08.02.2012, Habertürk, Liseli kızların ölümüne kavgası), •

“Çaldığı çantadaki elektrik faturası cebinden çıktı” (04.02.2012,

Milliyet, Çaldığı çantadaki elektrik faturası cebinden çıktı). e. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Doğrudan Etiketlenmesi Çalışmada incelenen 176 haberden 22’si (% 12,5) toplumun çocukları etiketlemesine etki etmekten bir adım daha öteye geçerek, çocukları doğrudan etiketlemiştir. Ceza adalet sisteminde soruşturması devam edenler şüpheli, kovuşturması devam edenler ise sanık olarak tanımlandığı halde, haberlerde yoğunlukla suskunlar, hırsız, saldırgan, esmer vatandaş, Batmanlı, bombacı, katil, PKK lehine/yandaşı, gaspçı, tinerci, tecavüzcü etiketleri kullanılmakta olup, Milliyet İHG 4 (% 2,3), Hürriyet İHG 6 (% 3,4) ve Habertürk İHG ise 12 (% 6,8) haberde bu ifadeleri kullanmıştır. Çocukların doğrudan etiketlendiği haberler şu şekildedir: •

“Erzurum'da

'Suskunlar'ın

gerçeği

yaşandı”

(28.12.2012,

Habertürk, Erzurum'da 'Suskunlar'ın gerçeği yaşandı), •

“Mucit gibi hırsız!” (19.11.2012, Habertürk, Mucit gibi hırsız!),



“Belgrad Ormanları'nda ağaca bağlanıp demir çubuklarla

dövülen iki genç, saldırganlar tarafından da olayın kimseye söylenmemesi için tehdit edildi.” (30.09.2012, Habertürk, Liseli gençlere akılalmaz işkence!),

82



“Bugün öğlen saatlerinden vatandaşlardan gelen ihbarları

değerlendiren polis ekipleri 'esmer vatandaşlar' olarak bilen kadınları gözaltına aldı.” (30.08.2012, Habertürk, Gözaltındaki 3 kadın...), •

“Batmanlı olan genç kızın bayram tatili için geldiği İstanbul'da

akrabalarıyla maça gittiğini söylediği ifade edildi.” (26.08.2012, Habertürk, Sahaya giren taraftarın kim olduğu ortaya çıktı!), •

“Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!” (28.08.2012, Habertürk,

Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!), • kendimden

“Tutuklanan baba katili Gök, "Annemin çığlık seslerini duyunca geçtim.

Önce

kafasına

tahta

parçasıyla

vurdum,

sonra

bıçakladım" dedi.” (02.08.2012, Habertürk, Annesini döven kapıcı babasını öldürdü), •

“ADANA’da terör örgütü PKK lehine yapılan korsan gösteride

polise molotof kokteyli atmak isterken, benzin dolu şişeyi elinden düşürünce alevler içinde kalıp karın bölgesinden yaralanan 14 yaşındaki G.D.’nin, patlayıcıyı 5 lira karşılığında polise atmayı kabul ettiği ortaya çıktı.” (26.05.2012, Milliyet, Her şey 5 lira içinmiş); “Adana, Seyhan’da terör örgütü PKK yandaşlarının, 23 Mayıs’ta düzenledikleri eylemde, polislere atmak isterken yere düşürdüğü molotofkokteyliyle yanan G.D. (14), patlayıcıyı 5 lira için attığını söyledi.” (27.05.2012, Hürriyet, Molotofkokteylini 5 lira için attım); “Adana'da bölücü örgüt PKK lehine yapılan korsan gösteride polis memurlarına 5 lira karşılığında molotof kokteyl atmak isterken kendini yakarak yaralanan 14 yaşındaki G.D. hakkında 39 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.” (31.05.2012, Habertürk, Molotof atan çocuğa 39 yıl hapis istemi), •

“2 karton sigara uğruna market sahibi kadının boğazına bıçak

dayayan 16 yaşındaki gaspçı yakalandı.” (15.05.2012, Hürriyet, Şah damarımı kesecekti), •

“Ankara'da 2 tinerci çocuk, okul bahçesinde oynayan 9

ilköğretim öğrencisini 4 saat alıkoydu.” (11.05.2012, Milliyet, 9 öğrenciyi 4 83

saat alıkoydular; 11.05.2012, Habertürk, Başkent'te 'Suskunlar'ı anımsatan dehşet!); “Ankara’da yaşları 17 olan iki tinerci, okuldan çıkan ve evlerine giden 12 ile 14 yaşlarındaki 9 öğrenciyi bıçak zoruyla bir parkta 3 saat boyunca alıkoydu.” (12.05.2012, Hürriyet, Ankara'da 3 saat süren dehşet); “Başkent'te

'Suskunlar'ı

anımsatan

dehşet!”

(11.05.2012,

Habertürk,

Başkent'te 'Suskunlar'ı anımsatan dehşet!), •

“Saldırgan öğrenci gözaltına alınırken, Çekcek de ambulansla

Esenyurt Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.” (27.05.2012, Hürriyet, Öğrenci sınıfta öğretmen bıçakladı), •

“Civarda devriye gezen polis ekibi, bıçaklı saldırganı yakalayıp

gözaltına aldı.” (12.04.2012, Habertürk, Liseli öğrenci dehşeti!), •

“Tecavüzcüleri

Tecavüzcüleri

öğretmen

öğretmen

yakalattı);

yakalattı” “3

(17.03.2012,

TECAVÜZCÜ

Milliyet,

TUTUKLANDI”

(16.03.2012, Milliyet, Kadın rehber öğretmen öğrencisine tecavüz edenleri tutuklattı); “Tecavüzcülerin arkadaşı olan E.K., sık sık R.Ü.’yü rahatsız edip, "Elimde fotoğraf ve görüntülerin var. Eğer benimle birlikte olmazsan, bildiğim herşeyi okulda ve mahallede anlatacağım. Fotoğraf ve görüntülerini de herkese göstereceğim" diyerek kendisiyle ilişki kurmak istedi.” (17.03.2012, Milliyet, Tecavüzcüleri öğretmen yakalattı; 16.03.2012, Milliyet, Kadın rehber öğretmen öğrencisine tecavüz edenleri tutuklattı; 16.03.2012, Hürriyet, Diyarbakır'dan utandıran bir haber); “Bu arada kendisine başvurup başından geçeni

anlatan

öğrencisi

R.Ü.’ye

sahip

çıkarak,

tecavüzcülerin

yakalanmasını sağlayan rehber öğretmen E.Y., hem okul müdürü Ö.A. hem de İlçe Milli Eğitim Müdürü Y.Y.’nin olayı ’tecavüz okul dışında gerçekleşmiş’ diyerek

olayı kapatmak

istediklerini,

yazdığı dilekçede

dile

getirdi.”

(16.03.2012, Habertürk, Bu habere koyacak başlık yok!), •

“10'u çocuk 18 kişinin tecavüzüne ve cinsel istismarına uğrayan

ve şantajla ailelerinden para alıp tecavüzcülerine vermek zorunda kalan ilköğretim öğrencisi iki kızın yaşadığı olaylar arkadaşları E.G.'nin (13) kaybolması üzerine ortaya çıktı.” (09.02.2012, Habertürk, Tecavüz davasında 10 çocuğa 29 yıl hapis!), 84



“Arkadaş katili kıza tutuklama” (09.02.2012, Hürriyet, Arkadaş

katili kıza tutuklama), f. Haberlerde Suça Karıştığı İddia Edilen Çocukların Özel Hayatlarının Gizliliğinin İhlali Çalışmada incelenen 176 haberden 18’inde (% 10,2) çocukların sosyal paylaşım sitelerindeki bilgileri de okuyucu ile paylaşılarak özel hayatlarının gizliliği ihlal edilmiştir. Bu kapsamda 15 (% 8,5) haberde çocuğun fotoğrafı, 3 (% 1,7) haberde çocuğun bu sitelerde kullandığı şifresi ve 2 (% 1,1) haberde de çocuğun sosyal paylaşım sitesinde kendi sayfasında yazdıkları paylaşılmıştır. Bu haberler şu şekildedir: •

“Suçunu itiraf eden şüphelinin, cinayetten 3 gün önce sosyal

paylaşım sitesi Facebook’taki hesabının şifresini ’Katliam’ olarak değiştirdiği ortaya çıktı.” (10.02.2012, Milliyet, Boğazı kesilen Naile'yi sevgilisi öldürmüş; 10.02.2012, Hürriyet, Naile'yi sevgilisi öldürmüş; 10.02.2012, Habertürk, Kesik baş cinayetinin sırrı çözüldü), •

“… açtığı sayfasında, "Dün akşam bir sapığın daha cezasını

verdik. Telefonuma mesaj atmaya devam etmeyin O.Ç.ları …"” (29.11.2012, Milliyet, “Dün akşam bir sapığın daha cezasını verdik"; 29.11.2012, Habertürk, Katil zanlısından İngilizce cevap). g. Haberlerin Toplumda Ahlaki Panik Oluşturabilirliği Çalışmada incelenen 176 haberden 41’inin (% 23,3) toplumda ahlaki panik oluşturacağı değerlendirilmektedir. Bunların 19’unda (% 10,8) okullarda, 9’unda (% 5,1) ise kamuya açık alanlarda önleyici kolluk hizmetlerinin yetersiz olduğu ve 3’ünde (% 1,7) ise ceza infaz kurumlarında mahkûmların suç işlemeye devam ettiği fikri okuyucuda oluşabilmektedir. Ayrıca bunların dışındaki şu haberler, adalet mekanizmalarını iş bilmez ve kolluk görevlilerini ise komik durumda göstermek suretiyle ahlaki panik oluşturarak,

toplumun

ceza

adalet

sarsabilecektir:

85

sistemine

güvenini

derinden



“Hırsızlık zanlısı 120. kez yakalandı” (29.11.2012, Hürriyet,

Hırsızlık zanlısı 120. kez yakalandı); “Konya’da hırsızlık suçundan 119 defa yakalanan ve cezaevinden birkaç gün önce çıkan şüpheli, 120. kez yakalandı.” (29.11.2012, Habertürk, Mucit gibi hırsız!), •

“Pis koku yayılması üzerine polisler karakoldan dışarı kaçtı,

bazı polisler de ıslak mendillerle burunlarını tutarak karakola girdi.” (30.08.2012, Milliyet, Gözaltına alınan kadınlar polis aracına pisledi; 31.08.2012, Hürriyet, Gözaltına alınınca 'pislik' yaptılar); “Poliserin bir anlık dalgınlıklarından faydalanan 3 kadın polis merkezinin ifade odası ve polis merkezinin giriş bölümlerine pisleyerek idrar yaptılar. Karakolda yayılan koku üzerine polislerde bu pis kokuya dayanamazken polis merkezinden dışarı çıktılar.” (31.08.2012, Habertürk, Gözaltındaki 3 kadın...), •

“Bir hafta önceki izinsiz gösteride de gözaltına alındığı

belirlenen çocuğun, savcılıktan serbest bırakıldığı öğrenildi” (21.08.2012, Milliyet, Savcılık bıraktı, uslu durmadı; parmakları koptu); “D.K. 3 ay önce de bölücü terör örgütü lehine korsan gösterilere katılmaktan hakkında işlem yapılmış, savcılıkça serbest bırakılmıştı.” (21.08.2012, Hürriyet, Polise atmak istediği bomba elinde patladı), •

“14 yaşında otuz beş kişinin cinsel istismarına uğradı ama

davada hiç tutuklu kalmadı.” (30.08.2012, Hürriyet, Tecavüze uğradı suçlu oldu), •

“G.D. hakkında, korsan gösterilere katıldığı için 3 kez işlem

yapıldığı anlaşıldı.” (27.05.2012, Hürriyet, Molotofkokteylini 5 lira için attım), •

“Adana'da 5 kez bomba hazırlarken yakalanıp serbest bırakılan

V.T. 6'ncısında da serbest kaldı.” (07.01.2012, Milliyet, 6'ncı kez bomba yaparken yakalandı). 3. ÇALIŞMADA İNCELENEN BAZI HABERLERİN ANALİZİ Bu bölümde, araştırmada incelenen 176 haberden suça karışan çocuğun etiketlemesine dil ve üslup açısından daha şiddetle etkili olduğu 86

değerlendirilen ve tam metinleri EK-D’de sunulmuş olan 12 haber ayrı olarak analiz edilerek yorumlanmaktadır. a. “İlköğretim öğrencisinden okul müdürüne bıçak” Hürriyet İHG’nin 25.12.2012 tarihli haberinde6, iki çocuğun, Mersin’deki bir okulun önünde müdür ve müdür yardımcısını bıçakladıkları iddia edilmektedir. Haberde bahsedildiği kadarıyla çocuklar 11 yaşında, biri okulun öğrencisi diğeri ise bir yıl önce okuldan ilişiği kesilmiş eski bir öğrencisidir. Haberde ilişiği kesilen çocuk için her ne kadar “disiplinsiz davranışları nedeniyle” ifadesi bulunsa da bu konuda kaynak belirtilmemiştir. Üstelik aynı olay Milliyet İHG’de aktarılırken disiplinsizlikten bahsedilmemiş, yalnızca okuldan atıldığı ifade edilmiştir. Başlığında suça karıştığı iddia edilen kişilerin çocuk olduğu açıkça belli olan bu haberde sunulan bilgilerin hiç biri için kaynak gösterilmemiş, “görgü tanıklarının ifadelerine göre” ya da “mağdurların ifadelerine göre” şeklinde bir ifadeye bile yer verilmemiştir. Dolayısıyla henüz 11 yaşında ve ceza sorumluluğu bulunmayan, yaptığı fiilin sonucunu idrak edemeyen bu çocuklar hakkında “bıçakladı” ifadesi kullanılarak suçsuzluk karinesi ihlal edilmiş ve “suçlu” olarak etiketlenmiş olarak toplumun ve ceza adalet sisteminin önüne atılmaktadır. Ayrıca haberde olayın meydana geldiği okulun ismi de açık olarak sunularak mekânsal etiketleme yapılmaktadır. Aynı olay Milliyet İHG’de 24.12.2012 tarihinde “11 yaşındaki çocuk müdürü bıçakladı” başlığıyla ve Habertürk İHG’de 24.12.2012 tarihinde “Okullardaki korkutan tehlike” başlığıyla da yayınlanmıştır. b. “Çaldıkları armutları vermediler, hapis yatsınlar” Habertürk İHG’nin 05.09.2012 tarihli haberinde7, 13, 14, 16 ve 17 yaşlarında

dört

çocuğun

İstanbul

sebze

halinde

hırsızlık

yaparken

yakalandığı iddiasıyla mahkeme tarafından hapis cezasına hükmedildiği, ancak hükmün açıklanmasının geriye bırakılması uygulanarak cezaların 5 yıl 6

, 21.01.2013. , 21.01.2013.

7

87

süreyle ertelendiği yazmaktadır. Haberde ayrıca müşteki avukatının çalınan armutların

karşılığı

olarak

çocukların

hapis

yatmasını

talep

ettiği

belirtilmektedir. Gazete, müşteki avukatının bu talebini kendince söze dökerek bunu başlığına taşımış ve okuyucuyu da ilk bakışta olumsuz etkileyebilecek ‘Çaldıkları armutları vermediler, hapis yatsınlar’ başlığını kullanmıştır. Hâlbuki haber metninde müşteki avukatının böyle bir ifadesi yer almamaktadır. Yer alsa bile Türk Hukuk Sistemine başarıyla girmiş hükmün açıklanmasının geriye bırakılması uygulaması çocuğun yararınadır ve desteklenmelidir. Gazete, haberde çocukların fotoğraflarını sunmamış, onun yerine olayı temsilen armut resmi kullanmıştır. Ancak isimler konusunda bu kadar hassas davranmamıştır. Nitekim çocukların adının tamamı soyadının ise kısaltması okuyucuya sunularak çocukların kimlikleri kısmen ifşa edilmiştir. c. “Sahaya giren taraftarın kim olduğu ortaya çıktı!” Habertürk İHG’nin 05.09.2012 tarihli haberinde8, bir futbol karşılaşmasının 68’inci dakikasında sahaya giren 16 yaşındaki bir kız çocuğu konu alınmıştır. Çocuğun işlediği iddia edilen suç sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine yönelik kanunun ihlalidir. Haberde, çocuğa ait yüzü buzlu iki fotoğraf yer almakta, ismi ise adı ve soyadının kısaltılması şeklinde verilmektedir. Haberi ön plana çıkartan husus ise başlığında saklıdır. Gazete başlığında yer alan “Sahaya giren taraftarın kim olduğu ortaya çıktı!” ifadesinin metindeki karşılığı ise “Batmanlı olan genç kızın bayram tatili için geldiği İstanbul'da akrabalarıyla maça gittiğini söylediği ifade edildi.” cümlesidir. Yani gazeteye göre önemli olan çocuğun “Batmanlı” oluşudur. Bu şekilde gazete, hem çocuğa, hem de bu ile etiketleme

uygulayarak

okuyucunun

iddia

edilen

suçla

Batman’ı

ilişkilendirmesi sağlanmaktadır. Ayrıca bu tarzdaki haberler çocuğa, yaptığı eylemle ilgili ün kazandıracağından dolayı onu, müteakip eylemlere sürükleyebilmektedir. 8

, 21.01.2013.

88

ç. “Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!” Habertürk

İHG’nin

28.08.2012

tarihli

haberinde9,

Adana’da

gerçekleşen yasa dışı bir gösteride patlayıcı maddenin elinde patlaması sonucu yaralanan 15 yaşındaki bir erkek çocuğu konu alınmıştır. Çocuk aslında olayda mağdurdur, patlama sonucu parmaklarını kaybetmiştir ve canı yanmaktadır. Ancak gazete onu o halinde bile suçlu koltuğuna oturtmuş ve “PKK yandaşı” olarak topluma sunmuştur. Haber metnindeki, çocuğun "Yerde duruyordu. Kimseye zarar vermemesi için yerden aldım. Boş bir yere atacakken bomba elimde patladı. Ben gösteriye katılmadım, bombayı sokakta buldum" ifadelerine rağmen gazete “polise atmak istediği bombanın…” ifadesini kullanarak suçsuzluk karinesini ihlal etmiş ve başlık olarak da “Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!” ifadesini kullanarak bir taraftan çocuğu “bombacı” olarak etiketlemiş, diğer taraftan da “tuhaf” ifadesini kullanarak okuyucunun çocuğa bakışında olumsuz rol oynamıştır. Gazete, çocuğun kimliğini adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak fotoğrafta bu kadar duyarlı davranmayarak çocuğun kanlar içindeki fotoğrafını, sadece kanlı bölgeler ve zaten kapalı olan gözleri buzlanarak sunulmuştur. Hâlihazırdaki fotoğraftan çocuğun suratı çok iyi seçilebilmektedir. Aynı olay Milliyet İHG’de 21.08.2012 tarihinde “Savcılık bıraktı, uslu durmadı; parmakları koptu” başlığıyla ve Hürriyet İHG’de 21.08.2012 tarihinde “Polise atmak istediği bomba elinde patladı” başlığıyla da yayınlanmıştır. d. “13 yaşındaki çocuk annesinin verdiği bıçakla cinayet işledi” Milliyet

İHG’nin

08.08.2012

tarihli

haberinde10,

İstanbul’da

annesinin azmettirmesiyle 20 yaşındaki bir genci öldürdüğü iddia edilen 13

9

, 21.01.2013. , 21.01.2013. 10

89

yaşındaki bir erkek çocuk konu alınmış olup, çocukların suça sürüklenmesine en çarpıcı örneklerden biridir. Gazete haberin başlığında, suça karıştığı iddia edilenin bir çocuk olduğunu açıkça belirtmektedir. Metin içerisinde çocuğun kimliğini adı ve soyadının kısaltılması şeklinde sunan gazete, fotoğraf olarak çocuğun polise ait koruyucu yelek giymiş halini gözler buzlu olarak paylaşmaktadır. Ancak bu fotoğraf çocuğun tanınmamasına yetmemektedir. Nitekim çocuğun annesinin fotoğrafı tamamen açık olarak paylaşılmış, metin içinde de annesinin adı sunulmuştur. Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “cinayet işledi” ifadesiyle suçlu konumuna koymuş ve suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir. Bu gibi olaylarda önemli olan bir diğer husus ise çocuğun eylemi yapmadığı halde üzerine alabilmesidir. Çünkü daha az ceza alacaktır. Aynı olay Hürriyet İHG’de 08.08.2012 tarihinde “13 yaşındaki çocuk, annesinin verdiği bıçakla 20 yaşındaki genci öldürdü” başlığıyla ve Habertürk İHG’de 08.08.2012 tarihinde “Bu nasıl anne?” başlığıyla da yayınlanmıştır. e. “Annesini döven kapıcı babasını öldürdü” Habertürk İHG’nin 02.08.2012 tarihli haberinde11, Adana’da annesini dövmekte olan babasını kafasına bir tahta parçasıyla vurarak öldürdüğü iddia edilen 17 yaşındaki bir erkek çocuk konu alınmış olup çocukların suça sürüklenmesine en çarpıcı örneklerden biridir. Çünkü haberde babasının, sevgilisini taciz ettiği ve kendisine uyuşturucu sattırdığı yazmaktadır. Gazete haberin metninde çocuğun kimliğini, adının kısaltılması ve soyadının tamamı şeklinde sunmuş, bir de annesinin ve babasının adı ve soyadının tamamını okuyucuyla paylaşmıştır. Ayrıca bununla da kalmamış çocuğun babasının fotoğrafını açık olarak yayınlamış ve apartmanına kadar kapıcılık

yaptığı

adresi

okuyucuyla

paylaşmıştır.

Böylece

çocuğun

tanınmasını sağlamıştır. 11

, 21.01.2013.

90

Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “öldürdü” ifadesiyle suçlu konumuna koymuş ve suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir. Hâlbuki olay babası annesini döverken meydana gelmiş ve belki de babasını annesi öldürmüş, çocuk da üzerine almış olabilir. Haberde ayrıca çocuk hakkında “baba katili” ifadesi kullanılarak açıkça etiketleme yapılmıştır. Aynı olay Hürriyet İHG’de 03.08.2012 tarihinde “Annesini döven babasını öldürdü” başlığıyla da yayınlanmıştır. f. “Şah damarımı kesecekti” Hürriyet İHG’nin 15.05.2012 tarihli haberinde12, Antalya’da bir marketten iki karton sigarayı bıçakla gasp ettiği iddia edilen 16 yaşındaki bir erkek çocuk konu alınmıştır. Gazete, haberin metninde çocuğun kimliğini, adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak çocuğun güvenlik kamerasından alınmış anlık görüntüsünü açık olarak yayınlamış ve çocuğu ifşa etmiştir. Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “çaldı” ifadesiyle suçlu konumuna koymuş ve suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir. Haberde ayrıca çocuk hakkında “gaspçı” ifadesi kullanılarak açıkça etiketleme yapılmıştır. g. “Lise öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü” Milliyet İHG’nin 10.05.2012 tarihli haberinde13, İstanbul’da tartıştığı komşusu olan iki kadını öldürdüğü iddia edilen 17 yaşındaki bir kız çocuk konu alınmıştır. Gazete, haberin metninde çocuğun kimliğini, adının tamamı ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ayrıca oturduğu evin adresine caddesine kadar yer vererek çocuğun tanınmasını sağlamıştır. Ayrıca haberde kızın annesinin de adı paylaşılmıştır.

12

, 21.01.2013. , 21.01.2013. 13

91

Haberde çocuğun muhtemelen sosyal paylaşım sitesine koyduğu bir fotoğrafı sadece gözleri buzlu olarak okuyucuya sunulmuştur. Fotoğraf kızın tanınmasına hizmet etmekle birlikte, ayrıca okuyucuda olumsuz etki bırakmaktadır.

Nitekim

araştırmacı

tarafından

toplumun

muhafazakâr

kesiminden olmayan kadınlara fotoğraf gösterilerek olay anlatılmış ve deneklerden “bu kızın cinayet işlemesi çok normal” şeklinde tepkiler almıştır. Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “öldürdü” ifadesiyle suçlu sandalyesine oturtmuş ve suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir. Haberde ayrıca çocuk hakkında, bir arkadaşının “T. C.’nin bir sınıf arkadaşı ise, okula düzenli olarak gelmediğini belirterek, "6. sınıftan sonra okula gelmemeye başladı. Daha sonra sınıfı değişti. Kötü arkadaşlıklar edinmeye başladı. Dün kavga yaptığını duydum” şeklindeki görgü tanığının objektif ifadesinden çok, suça karıştığı iddia edilen çocuğu toplumun gözünde kötü bir konuma sokan sübjektif ve magazinsel bir ifadeye yer vermiştir. Bu olayla ilgili bir diğer çok önemli konu ise Habertürk İHG’nin 16.5.2012 tarihli ve “Tuğçe tek başına öldürmedi!” başlıklı haberinde saklıdır. Bu haberde görgü tanığının ifadeleri aktarılmış ve öldürülen kadınlardan birinin çocuğun annesi tarafından bıçakladığı ifade edilmiştir. Her ne kadar halen bir kadını öldürdüğü iddiası devam etse de ortada iki ölü, iki sanık ancak cinayet silahı olarak bir bıçak vardır. Dolayısıyla mahkeme sonuçlanana kadar çocuğun suçluluğu yoktur. Belki de annesinin işlediği bir suçu üzerine almakta olan bir çocuk kimliği tanınacak şekilde, uygun olmayan fotoğraflarla etiketlenmiş olarak topluma sunulmaktadır. Aynı olay Hürriyet İHG’de 11.02.2012 tarihinde “Tuğce Abla’nın bıçaklı katliamı” başlığıyla ve 10.05.2012 tarihinde “Lise öğrencisi genç kız katliam yaptı” başlığıyla; Habertürk İHG’de ise 10.05.2012 tarihinde “Liseli kız katliam yaptı: 2 ölü! GALERİ” başlığıyla ve 16.05.2012 tarihinde “Tuğçe tek başına öldürmedi!” başlığıyla da yayınlanmıştır. ğ. “15 yaşındaki çocuk 6 yaşındaki akrabasına tecavüz etti”

92

Milliyet İHG’nin 21.04.2012 tarihli haberinde14, Samsun’da 6 yaşındaki akrabasına tecavüz ettiği iddia edilen 15 yaşındaki bir erkek çocuk konu alınmıştır. Gazete, haberin metninde çocuğun kimliğini, adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak ikamet ettiği köyü okuyucuyla paylaşmıştır. Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “tecavüz etti” ifadesiyle suçlu ilan etmiş ve suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir. Hâlbuki 6 yaşındaki bir çocuğun ifadeleri esas alınarak başlatılan dava çok farklı yönlere gidebilir, çünkü o yaştaki çocuğu bu yönde ifade vermesi için korkutmak ya da ikna etmek çok kolay olacaktır. Nitekim Milliyet İHG’nin 03.04.2012 tarihli “Tecavüz iddiası doğru çıkmadı” başlıklı, başka bir tecavüz iddiasını konu alan haberine göre, kendisine 6 kişinin tecavüz ettiği şeklinde ifade veren kızın iddialarının doğru olmadığı daha sonra anlaşılmıştır. Bir diğer önemli husus ise özellikle tecavüz iddialarının olduğu olaylarda, eğer sanık da mağdur da çocuksa, olayın gizli kalması ve haber yapılmaması her iki çocuğun yararına olacaktır. Çünkü suça karıştığı iddia edilen çocuk mahkeme sonucunda beraat etse bile bu etiketle yaşayacak, 6 yaşındaki mağdur ise belki henüz anlamını bile bilmediği namusu için bir cinayete kurban gidebilecektir. h. “11 yaşındaki kız üvey babasını bıçakladı” Milliyet İHG’nin 18.04.2012 tarihli haberinde15, Kocaeli’de annesini dövmekte olan üvey babasını belinden bıçakla yaraladığı iddia edilen 11 yaşındaki bir kız çocuk konu alınmış olup çocukların suça sürüklenmesine en çarpıcı örneklerden biridir. Gazete, haberin metninde çocuğun kimliğini, adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak annesinin ve üvey babasının adı ve soyadının tamamını okuyucuyla paylaşarak çocuğun kimliğini de kısmen 14

, 21.01.2013. 15 , 21.01.2013.

93

açığa vurmuştur. Haberde çocuğun gözaltına alınırkenki fotoğrafı gözleri buzlu ancak yüzü belirgin olarak okuyucuya sunulmuş, ayrıca bununla da kalmamış çocuğun üvey babasının fotoğrafı açık olarak yayınlanmıştır. Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “bıçakladı” ifadesiyle suçlu konumuna koymuş ve suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir. Nitekim her ne kadar mağdur hayatta ve onun ifadesiyle olay gelişecek ise de, arkadan bıçaklandığı için kendisini kimin bıçakladığını görememiş olabilir ve bu durumda çocuk suçu üzerine almış olabilir. Aynı olay Hürriyet İHG’de 19.04.2012 tarihinde “Üvey babasını bıçakladı” başlığıyla ve 18.04.2012 tarihinde “Sırtında bıçakla ambulans bekledi” başlığıyla da yayınlanmıştır. ı. “Boğazı kesilen Naile'yi sevgilisi öldürmüş” Milliyet İHG’nin 10.02.2012 tarihli haberinde16, Şanlıurfa’da sevgilisi olan 19 yaşındaki bir kadını öldürdüğü iddia edilen 17 yaşındaki bir erkek çocuk konu alınmıştır. Gazete, haberin metninde çocuğun kimliğini, adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak çocuğun muhtemelen sosyal paylaşım sitesindeki bir fotoğrafını tamamen açık olarak okuyucuya sunarak çocuğun tanınmasını sağlamıştır. Gazete, henüz şüpheli durumundaki çocuğu “öldürdüğü” ifadesiyle suçlu ilan etmiş ve bu iddiayı kolluk kuvvetlerinin titiz ve yoğun çalışmasıyla desteklemiştir.

Haberde

ayrıca

çocuğun

sosyal

paylaşım

sitesindeki

hesabının şifresini “Katliam” olarak değiştirdiği okuyucuyla paylaşılarak hem özel hayatın gizliliği ihlal edilmiş hem de okuyucu ikna edilmek istenmiştir. Aynı olay Hürriyet İHG’de 10.02.2012 tarihinde “Naile'yi sevgilisi öldürmüş” başlığıyla ve Habertürk İHG’de 10.02.2012 tarihinde “Kesik baş cinayetinin sırrı çözüldü” başlığıyla da yayınlanmıştır.

16

, 21.01.2013.

94

i. “Arkadaş katili kıza tutuklama” Hürriyet İHG’nin 09.02.2012 tarihli haberinde17, Uşak’ta 16 yaşındaki sınıf arkadaşını öldürdüğü iddia edilen 15 yaşındaki bir kız çocuk konu alınmıştır. Gazete, haberin metninde çocuğun kimliğini, adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak çocuğun muhtemelen sosyal paylaşım sitesindeki yer alan, gözler buzlu olan ancak tanınmamasına yetmeyecek bir fotoğrafını okuyucuya sunmuştur. Bu haberde de kullanılan fotoğraf toplumun tepkisini çekebilecek uygunsuz bir fotoğraftır ve okuyucuda çocuk hakkında olumsuz düşünceler ve ön yargılar oluşmasına yol açabilecektir. Gazete, henüz sanık durumundaki çocuğu “arkadaş katili” ifadesiyle bir yandan suçlu ilan etmiş ve diğer yandan da açıkça etiketleyerek toplumun görüşüne sunmuştur. Ayrıca haber metninde olayla doğrudan ilgisi olmadığı halde okuduğu okul da adı verilmek suretiyle mekânsal etiketlemeye tabi tutulmuştur. Aynı olay Milliyet İHG’de 07.02.2012 tarihinde “Liseli kızların kavgası cinayetle bitti” başlığıyla; Hürriyet İHG’de 07.02.2012 tarihinde “Uşak'ta iki liseli kız bıçakla kavga etti, biri öldü” başlığıyla ve Habertürk İHG’de 07.02.2012 tarihinde “Kızların kavgası kanlı bitti” başlığıyla ve 08.02.2012 tarihinde “Liseli kızların ölümüne kavgası” başlığıyla da yayınlanmıştır. j. “6'ncı kez bomba yaparken yakalandı” Milliyet İHG’nin 07.01.2012 tarihli haberinde18, Adana’da bomba yaptığı ve suçüstü yakalandığı iddia edilen 17 yaşındaki bir erkek çocuk konu alınmıştır. Gazete haberin metninde çocuğun kimliğini, adının ve soyadının kısaltılması şeklinde sunmuş, ancak çocuğun gözler buzlu olan ve tanınmamasına yetmeyecek bir fotoğrafını okuyucuyla paylaşmıştır.

17

, 21.01.2013. , 21.01.2013.

18

95

Gazete, haberde çocuğun bu bombaları PKK lehine düzenlenen gösterilerde kullanılmak üzere yaptığını iddia etmiş ancak bu iddiasına herhangi bir kaynak göstermemiştir. Ayrıca bu tutumuyla çocuğu da PKK yandaşı olarak etiketlemiştir. Haberde dikkat çeken bir diğer konu ise, gerek haber başlığında gerekse metin içerisinde bunun çocuğun ilk eylemi olmadığı, daha önce de 5 kez gözaltına alınıp serbest bırakıldığı ve bu sefer de yine serbest bırakıldığı vurgulanmış, bu ifadeler bir emniyet mensubunun "TUTUKLANSA BOMBA YAPMAZ" ifadeleriyle desteklenmiştir. Haberde takınılan bu tavrın bir diğer olumsuz sonucu ise benzer eylemlere karışmayı düşünenlerin, düşünmeyi bırakıp “nasıl olsa serbest bırakıyorlar” yaklaşımıyla eyleme geçmelerine destek sağlamasıdır. Ayrıca bu tarz haberler, toplumun ceza adalet sistemine önleyici ve adli kolluk açısından güvenini sarsabilmektedirler.

96

BEŞİNCİ BÖLÜM DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Çalışmada incelenen haberlerden elde edilen verilerin, 2011 yılı TÜİK verileri ile karşılaştırması Tablo-13’te (s. 97) sunulmuştur. Karşılaştırma incelendiğinde; suça karıştığı iddia edilen çocukların yaş grupları, cinsiyet ve suçun işleniş biçimi açısından İHG’leri ile TÜİK verileri arasında, farklı bir sonuç çıkarmamıza yol açacak oransal bir fark olmadığından anlamlı bir yakınlık bulunmaktadır. İki veri grubu arasındaki en belirgin farklılık ise suç türlerinde görülmektedir. TÜİK verilerinde çocukların en çok karıştığı suçlar yaralama ve malvarlığına karşı suçlar iken, İHG verilerinde öldürme ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ön plandadır. Tablo–13: Haberlerden Elde Edilen Verilerin 2011 Yılı TÜİK Verileri ile Karşılaştırması (TÜİK, 2011) İHG

TÜİK

FARK

0-11 Yaş

2,1

4,5

-2,4

12-14 Yaş

12,8

25,4

-12,6

15-17 Yaş

83,7

70,1

+13,6

Kadın

12,1

10

+2,1

Erkek

87,2

90

-2,8

Öldürme

32,4

0,5

+31,9

Yaralama

23,9

38,1

-14,2

Cinsel Dok. K.S.

30,1

2,6

+27,5

Malvarlığına K.S.

10,8

30,7

-19,9

İstanbul

14,3

9,9

+4,4

İzmir

4,3

8,4

-4,1

Adana

18,6

4,6

+14

İştirakle

54,3

60,3

-6

Tek Başına

45,7

39,7

+6

Peki, neden İHG’leri normalde oranları çocukların karıştığı suçlar arasında oldukça düşük olan öldürme ve cinsel suçları % 59,4 gibi yüksek bir

yüzde ile topluma sunmaktadır. Bu sorunun cevabı yazar/yönetmen Yılmaz Erdoğan’ın (TRT Haber, 2011) şu ifadelerinde saklıdır: “Haber, sıra dışına odaklanır. Biz her akşam saatlerce evlerde, o gün ülkemizde sıra dışı ne olmuş, tatsız ne olmuş, düzeni bozucu ne olmuş ya da en azından şaşırtıcı ne olmuş ona bakıyoruz. Hayat, sadece şaşırtıcı şeylerin bir koalisyonu değildir.”

Tıpkı televizyon haberlerinde olduğu gibi, İHG’deki haberleri okuyan insanlar

olağan,

sıradan

bir

olayı

okuyarak

vakit

kaybetmek

istememektedirler. Onlar için sıra dışı gelen bir çocuğun hırsızlık yapması değil, öldürmesi ya da cinsel suçlar işlemesidir. Dilmen (2012: 98) çalışmasında, internet haber gazetelerinde en çok ziyaret edilen sayfaların manşet ve manşet altı haberleri olduğunu bulgulamıştır. Ve reklam gelirleri ile varlığını davam ettiren medya endüstrisi, daha fazla izlenerek ve tıklanarak, reklam gelirlerini artırmak için bu tarz olayları haberlerinde öncelikle ve manşetten vermektedirler. Ancak olayların sıra dışı olması dahi İHG’lerini tatmin etmemekte, olayları haber vitrinine koyarken çeşitli yöntemlerle okuyucunun ilgisini çekecek uygulamalara gidilmektedir. Bu uygulamaların başında haberin başlığı yer almaktadır. Nitekim incelenen haberlerin % 30,7’si başlığında çocuk, öğrenci, okul, sınıf, kız, liseli ve suskunlar gibi kelimeleri kullanarak, haber metninde işlenen olayın çocuğun karıştığı bir suç olduğu ilk bakışta okuyucunun dikkatine sunulmaktadır. Ayrıca pek çok haber, başlığında dehşet, işkence, çıplak, ürperten, ahlaksız, iğrenç, katliam, tecavüz ve skandal gibi kelimeler de kullanılarak, okuyucuya “beni oku!” diye bağırmaktadır. Okuyucunun dikkatini çeken bir diğer husus ise gerek İHG’nin ana sayfasında gerekse haber metninde kullanılan görsellerdir. Haberlerin %21,6’sı suça karıştığı iddia edilen çocuğun fotoğrafını, insan sarrafı olduğunu düşünen milyonlarca insanın yorumuna sunmuştur. Üstelik bu fotoğrafların % 28,9’u tamamen açıktır, buzlanmamıştır. Haberlerin % 32,4’ünde kullanılmış ve EK-C’de sunulmuş olan, olayı simgeleyen genel resimlerin ise birçoğu yine okuyucuda merak uyandıracak tarzda resimlerdir. 98

Çeşitli yöntemlerle okuyucuya kendini okutturan İHG’leri, bunu yaparken çocukların etiketlenmelerine de sebep olabilmektedir. İHG’lerinin, suça karıştığı iddia edilen çocukların etiketlenmelerine katkısı üç aşamada gerçekleşmektedir. Birinci aşama, İHG’lerinin çocukların tanınmasını sağlıyor olmasıdır. Çalışmada incelenen haberlerin %48,3’ü, suça karıştığı iddia edilen çocukla ilgili; adı, soyadı, fotoğrafı, olayda kullanılan ve çocuğun yakınlarına ait olan aracın plakası, akrabalarının ve arkadaşlarının adları, devam ettiği okulun ve ikamet ettiği yerin adı, anne babasının adı ve fotoğrafları ve babasının mesleği gibi bilgileri okuyucuyla paylaşmak suretiyle, çocuğun kendi toplumu tarafından tanınabilmesini sağlamaktadır. Hatta bazı haberlerde muhtemelen çocuğun sosyal paylaşım sitelerine

koyduğu

fotoğrafları

da

kullanılarak

Anayasamızın

20’nci

maddesinde “Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” ifadesi ile koruma altına alınan özel hayatın gizliliği ilkesi ihlal edilmektedir. Nitekim Çetin ve Akar (2012: 270) çalışmasında, ankete katılanların % 22,4’ünün resimleri ve videoları için internet haber gazetelerini, basılı gazetelere tercih ettiklerini bulgulamıştır. Oysaki Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinde belirtilen “Gazetecinin Doğru Davranış Kuralları” bölümünde: “Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır”

şeklinde ifade edilmek suretiyle çocuğun kimliğinin açıklanmaması kuralı getirilmiştir (TGC [web], 2013; Bek, 2011: 38). Burada çok önemli bir husus çocuğun kim tarafından tanınırsa gerçek manada etiketlenmiş olacağıdır. Bunun cevabı ise, çocuğun içinde bulunduğu topluluktur. Bu topluluğu çocuğun ailesi, akrabaları, arkadaşları, okul çevresi ve öğretmenleri, komşuları ve işverenler oluşturmaktadır. Ankara’da yaşayan bir okuyucu için Adana’da suça karıştığı iddia edilen 99

çocukla ilgili yapılmış bir haberde çocuğun adı ve soyadı, fotoğrafı, ikamet ve okul bilgilerinin veriliyor olmasının çocuğun etiketlenmesine kısa vadede bir katkısı olmayacağı değerlendirilmektedir. Ancak asıl önemli olan çocuğun içinde bulunduğu topluluğun haberi okuduğunda “bu bizim falanca değil mi?” dememesidir. Ayrıca, toplumdan soyutlanmış insanlar ve aileler için göç etmek, geçmişte sıkça uygulanabilen bir tercihken, internet haber gazeteciliğinin arşiv

hizmeti

sunması

göçün

de

bir

kurtuluş

olması

ihtimalini

azaltabilmektedir. Çünkü göç etmiş biri hakkında internet haber gazetelerinde dikkatli

bir

araştırma

yapıldığında,

ailenin

başından

geçenler

öğrenilebilecektir. Etiketlemenin ikinci aşaması, İHG’lerinin haber başlığında ve metninde, suça karıştığı iddia edilen çocukla ilgili toplumu olumsuz yönlendirecek ifade ve yorumlara yer veriyor olmasıdır. Nitekim incelenen haberlerin % 11,9’u toplumun çocukla ilgili olumsuz bir önyargı edinmesini sağlayacak ifadeler kullanmıştır. Bunun yanı sıra incelenen haberlerin sadece % 4,5’i çocuğu suça sürüklenmiş olarak sunmaktadır. Bu olumsuz ifadelerden çocuk ve çevresi etkileneceği gibi, kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları da etkilenebilecektir. Nitekim haberlerden etkilenen kolluk kuvvetleri daha fazla süre gözaltı uygulayabilecek, savcılar daha ağır cezalar talep edebilecek, hâkimler ise takdirini çocuğun lehine kullanmaktan uzak durabileceklerdir, çünkü medya kendisini baskı altına almıştır. Her halde bu insanların sorumluluğundaki soruşturmalar ve davalarla ilgili İHG’deki haberleri takip etmediklerini söylemek oldukça iyimser bir yorum olacaktır. İHG’lerinin suça karıştığı iddia edilen çocukla ilgili etiketlemesinin üçüncü ve son aşaması ise çocukların doğrudan etiketlenmiş olarak topluma sunulmasıdır. Nitekim incelenen haberlerin % 12,5’i çocukla ilgili suskunlar, hırsız,

saldırgan,

esmer

vatandaş,

Batmanlı,

bombacı,

katil,

PKK

lehine/yandaşı, gaspçı, tinerci ve tecavüzcü gibi sıfatlar kullanarak birinci derece etiketleme uygulamıştır. 100

Ayrıca haberlerin % 21’inde olayın geçtiği yerle ilgili mekânsal etiketleme de yapılmıştır. Özellikle okullar için değerlendirecek olursak, her ne kadar haberde okul öğrencileri hedef alınmasa bile, okulun adının haberde yer alması öğrenci ailelerinde endişe oluşturarak çocuklarını başka okullara aldırma, sınıfını değiştirme ya da yeni kayıt yapacaksa bu okulları tercih etmeme gibi yollara sevk edebilecektir. Ayrıca tecrübeli öğretmenler ve idareciler bu okullarda görev yapmak istemeyerek zaten yüksek olan hizmet puanları sayesinde başka okullara atama isteyecekler, bu okullar ise nispeten tecrübesiz öğretmen ve idarecilere kalabilecektir. Ve neticede bu okullarda kalan öğrenciler bir okul alt kültürü oluşturarak okulun adının haberlerde daha çok duyulmasına sebep olabileceklerdir. Bunun yanı sıra haberlerin % 68’i çocuğun bu eylemi yaptığı kesinleşmiş gibi ifadeler kullanmak suretiyle, temelleri Anayasamızın 15’inci maddesindeki “suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” ifadesine dayanan suçsuzluk karinesini ihlal etmiş ve çocuğu genel bir “suçlu” etiketiyle toplumun önüne atarak ikinci derece etiketleme uygulamıştır. Aslında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu 4’üncü maddesinde; çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi, çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle

ayrımcılığa

tâbi

tutulmaması,

çocuklar

hakkında

yürütülen

işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenememesine yönelik önlemler alınması ilkelerini gözettiğini ifade etmektedir. Yani internet haber gazetelerinin hakkında yayınladığı haberlerden dolayı mağdur olan birey hukuk yoluyla hakkını savunabilecektir. Ancak bu konudaki en önemli engel soruşturmanın başlamasının müştekinin başvurusuna bağlı oluşudur. Çocuğun kendisini gözaltına alan, tutuklayan, yargılayan ve belki de hakkında ceza hükmü veren adalet sistemine başvurarak gazeteden şikâyetçi olması çok da pratik gözükmemektedir, çünkü çocuk zaten ceza adalet sistemine tepkilidir. Öyleyse bu çıkmazı açacak en önemli hamle, mağdur şikâyetine bağlı olmaksızın, çocuk hakkında Çocuk Koruma Kanununun gözettiği ilkelerle ilgili ihlalin tespit edilmesiyle kamu davasının başlatılmasının önünün açılması olacaktır. 101

Lemert’e göre, birçok etkenin sebep olabileceği ilk uyumsuzluk davranışı olan birincil sapma norm ihlalini veya aktör üzerinde çok az etki bırakan ve çabucak unutulan suçları içerir (İçli, 2007: 127; Shoemaker, 2010: 261; Ayan, 2011: 36; Siegel, 2012: 253). İkincil sapma ise birincil sapmanın tam aksine, bir sapma olayı toplumun dikkatini çektiğinde ortaya çıkar ve genişler. Suçlular kendilerini toplumdan dışlanmış hisseder, kendi sapkın rollerine sıkıca kenetlenmiş hale gelirler ve sapkın alt kültürlerini ya da çetelerini ve gruplarını oluşturmak için kendileri gibi etiketlenmiş diğerlerini ararlar (Siegel, 1989: 253; İçli, 2007: 127). Becker’e göre, eğer çocuğa suçlu muamelesi yaparsak muhtemelen sonuçları itibariyle çocuk suça sürüklenecektir, çünkü bireylerin davranışları, toplumun tepkilerini de dikkate alarak sürekli değişim halindedir (Schur, 1969: 116’ten aktaran İçli, 2007: 129). Etiketleme teorisyenleri, toplumsal etiketlemenin

sonraki

suçluluğu

ve

sapmayı

etkileyebileceğini

öne

sürmüşlerdir. Becker, sapkın etiketinin, bireyi sapkın sosyal grubun içine daha fazla yerleştirdiği düşüncesine odaklanmıştır. Sapkın gruplar bireye, sapkın davranışların da kabul gördüğü bir sosyal destek kaynağını sunarlar. Dahası, bireye, sapkın role karşı olumsuz tepki gösterenlere karşı, sosyal sığınma sağlarlar. Etiketlenmiş bireyin sosyal sapkınları içinde barındıran sosyal gruplara katılma ihtimali, böylece artmaktadır (Bernburg, Krohn ve Rivera, 2006: 68). Becker’e (1973: 37-38) göre, bir sapkının kariyerindeki en son aşama organize bir sapmış gruba katılması ya da bazen kendisini böyle bir grubun içinde bulmasıdır. İşte bu, bireyin öz tanımlamasında çok güçlü etki yapar (Bernburg, Krohn ve Rivera, 2006: 68). Henüz sorunlarını çözecek kadar güçlenmemiş olan çocuk, güçsüz iradesi sonucu suça karıştığında toplum tarafından etiketlenmekte, internet haber gazeteleri ise bu etiketlemeye veri sağlamaktadır. Ve böylece suça karıştığı iddia edilen çocuk ceza adalet sisteminde toplum desteğinden ve şefkatinden yoksun olarak ilerlemekte ve bir gün tekrar toplumun içine girmek istediğinde ise toplum, bu etiketlenmiş çocuğu içine almak istememektedir (Coşar, 2005: 319–312). Toplumdan soyutlanma ekonomik problemleri de 102

beraberinde getirmektedir, çünkü suçlu etiketi, hakkında verilen hükmün gereği olan cezanın bitmesiyle sona ermemiştir, çocuğun üzerine yapışmıştır (Öter, 2005: 143; Çetinkaya, 2006: 29). Bu da çocuğu özellikle yetişkinliğinde suçlu kariyerine yöneltebilmektedir. Geleceğin, bugünün çocukları ile oluşacağını her an aklında tutarak toplum, çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirmeli ve meydana gelen sapmalarda çocuğa şefkatle yaklaşmalıdır. Çocuk suçluluğun azalması ve yetişkinlikte suç kariyerine dönüşmemesi için, meydana gelen sapma olaylarına sübjektif etiketlemelerle

değil,

objektif

sorgulamalarla

yaklaşılmalı,

sapmayı

gerçekleştirenden ziyade, onu bu sapmaya sürükleyen risk faktörleri üzerinde yoğunlaşılarak yapısal çözümler aranmalıdır.

103

KAYNAKÇA “Abel”, Encyclopaedia Britannica Micropedia, I, 1989, 24. “Adam and Eve”, Encyclopaedia Britannica İnternet , 30.05.2013.

Sitesi,

ADAMS, M. S., C. T. ROBERTSON, P. GRAY-RAY ve M. C. RAY. "Labeling and Delinquency", Adolescence, XXXVIII, 149, San Diego, CA, 2003, 171186. ADLER, F., G. O. W. MUELLER, J. GREKUL ve W. S. LAUFER. Criminology, USA, McGraw-Hill Companies, 2009. ASCANI, Nathaniel. "Labeling Theory and the Effects of Sanctioning on Delinquent Peer Association: A New Approach to Sentencing Juveniles.", University of New Hampshire’s Undergraduate Sociology Journal, 2012, 80–84. ATILGAN A. ve E. ÜMİT ATILGAN. Çocuk Hakları Paradigması ve Çocuk Ceza Yargılamasına Hâkim Olan İlkeler Açısından Türkiye’deki Düzenleme Ve Uygulamaların Değerlendirilmesi, Ankara, İnsan Hakları Ortak Platformu, 2009. ATTAR, Handan. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi, Kavramlar-KuramlarKurumlar, İzmir, Ege Üniversitesi Basımevi, 2010. AYAN, Sezer. Suçlu Kim? Türkiye’de Çocuk Suçluluğu, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2011. AVCI, Artun. “Çocuk Haklarının Medya Boyutu –Sözleşmeler ve Yasal Düzenlemeler-”, M. R. ŞİRİN (Ed.), Çocuk Hakları ve Medya, 2011, 89-105. AVCI, Müjdat. “Tutuklu Çocuklar Üzerine Bir Araştırma: Çocukların Suça Yönelmesinde Etkili Olan Toplumsal Nedenler Ve Çözüm Önerileri”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Erzurum, XI, 1, 2008, 49-73. BAKACAK, Ayça Gelgeç. Modern Dönemde Becker ve Goffman’ın Yaklaşımlarında Etiketlenmiş Suçlu Anlayışı ve Günümüzdeki Yansımaları (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. BAKACAK, Ayça Gelgeç. Normal/Patolojik Ayrımı Çerçevesinde Akıl Hastalığı’na Bakışa İlişkin Niteliksel Bir Araştırma (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008. BECK A. T., A. J. RUSH, B. F. SHAW VE G. EMERY. Cognitive Therapy of Depression, New York, The Guilford Pres, 1979. 104

BECKER, Howard Saul. “Personal Change in Adult Life”, Sociometry, XXVII, 1, 1964, 40-53. BECKER, Howard Saul. Outsiders: Studies in the Sociology of Deviance, New York, The Free Pres, 1973. BERNBURG, J. G. "Labeling Theory", Handbook on Crime and Deviance, New York, Springer, 2009, 187-207. BERNBURG, J. G. ve M. D. KROHN. "Labeling, Life Chances, and Adult Crime: The Direct and Indirect Effects of Official Intervention in Adolescence on Crime in Early Adulthood", Criminology, XLI, 4, 2003, 1287-1318. BERNBURG, J. G., M. D. KROHN ve C. J. RIVERA. "Official Labeling, Criminal Embeddedness, and Subsequent Delinquency A Longitudinal Test of Labeling Theory", Journal of Research in Crime and Delinquency, XLIII, 1, 2006, 67-88. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, 9.12.1994, 4058, Resmi Gazete 11.12.1994. BLACKBURN, Roland. The Psychology of Criminal Conduct: Theory, Research and Practice, Liverpool, UK, 2000. BORUM, Randy. "Assessing violence risk among youth." Journal of Clinical Psychology, LVI, 10, 2000, 1263-1288. BOWERS, Leonard. The Social Nature of Mental Illness, New York, Routledge, 2004. “Cain”, Encyclopaedia Britannica Micropedia, II, 1989, 723-724. CANTER, David. Suç Psikolojisi, (2008) (Çev. Ali DÖNMEZ, Işıl ÇOKLAR BAŞER, Meltem GÜLER), Ankara, İmge Kitabevi, 2011. COHEN, Stanley. Visions of Social Control, Crime, Punishment and Classification, USA, 2007. COŞAR, Yakup. “Kentleşen Türkiye’de Çocuk Suçluluğu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 56, 2005, 281-327. ÇAKIR, Hamza. “Geleneksel Gazetecilik Karşısında İnternet Gazeteciliği”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, I, 22, 2007, 123-149. ÇALHAN, Rabia. Çocuğa Şiddetin Basında Sunumu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008. ÇAMLIBEL İRKİN, Ayça. Çocukların Gelişim Süreci ve Televizyonun Etkileri (Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi), Ankara, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 2012. 105

ÇETİN H. ve H. AKAR. “Üniversite Öğrencilerinin Geleneksel ve İnternet Gazeteciliğine İlişkin Görüşleri: Akdeniz Üniversitesi Örneği”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 33, 2012, 263-276. ÇETİNKAYA, Ayşe. Kişilere Karşı Suç Haberlerinin, İnternet Haber Gazetelerinden Cinsiyete Göre Yansıtılışına İlişkin Karşılaştırmalı Bir İnceleme (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi, 18.1.2001, 4620, Resmi Gazete 1.2.2001, 24305. Çocuk Koruma Kanunu, 3.7.2005, 5395, Resmi Gazete 15.7.2005, 25876. DELLWING, Michael. “Truth in Labeling: Are Descriptions All We Have?”, Deviant Behavior, XXXII, 7, 2011, 653-675. DİLMEN, Necmi Emel. "Yönetenler Açısından Türkiye'de İnternet Gazeteleri ve Haber Portalları Üzerine Bir Değerlendirme", İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli Dergisi, 22, 2012, 91-101. DÖNMEZER, Sulhi. Kriminoloji, İstanbul, Bata Basım Yayım, 1994. DURKHEIM, Emile. The Division of Labor in Society, (Çev. W. D. HALLS), New York, The Macmillan Pres, China, 1984. DURNA, T. ve Ç. KUBİLAY. “Basının Şiddeti: Siyasal Gösterilerde “Polise Taş Atan Çocuklar” Örneği”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Ankara, LXV, 3, 2010, 51-85. ERKENEKLİ, Mehmet. Türkiye’de Sosyoekonomik Statü (SES) Gruplarına Göre Temel Değerlerin Farklılaşması (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009. FOLJANTY-JOST, Gesine. Juvenile Delinquency in Japan, Boston, Brill Academic Pub, 2003. GENCEL BEK, Mine. “Medyada Çocuk Hakları ve Etik İlkeler”, M. R. ŞİRİN (Ed.), Çocuk Hakları ve Medya, 2011, 23-46. GLASER, Donald. “Criminality Theories and Behavioral Images”, American Journal of Sociology, LVI, 5, 1956, 433-444. GOFFMAN, Erving. Stigma: Notes on the Management of Spoiled Identity, Prentice Hall, Englewood Cliffs, NJ, 1965. GOODE, E. ve N. BEN-YEHUDA. “Moral Panics: Culture, Politics, and Social Construction” Annual Review of Sociology, 1994, 149-171. GÖKSU, T. ve M. KARAKAYA. “Polisin Sapma Davranışlarının Etiketleme Kuramı Açısından Değerlendirilmesi”, Polis Bilimleri Dergisi, Ankara, XI, 4, 2009, 26-43. 106

Habertürk Gazetesi 21.01.2013.

İnternet

Sitesi,

,

HAY, Colin. “Mobilization Through Interpellation: James Bulger, Juvenile Crime and the Construction of a Moral Panic”, Social & Legal Studies, IV, 2, 1995, 197-223. HİÇDURMAZ, D. ve F. ÖZ. “Benliğin Bilişsel Yaklaşımla Güçlendirilmesi”, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Dergisi, 69, 2011, 68-78. Hürriyet Gazetesi İnternet Sitesi, , 21.01.2013. İÇEL, K. ve Y. ÜNVER. Kitle Haberleşme Hukuku, İstanbul,BETA Basım, 2009. İÇLİ, Tülin Günşen. Kriminoloji, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. İnteraktif Reklam Bürosu İnternet Sitesi, , 27.05.2013. Internet World Stats İnternet Sitesi, , 10.06.2013. IŞIK, Esra. Kent Yoksulluğu, Sokak Çocukları ve Suç (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kütahya, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, 2007. JACQUIN, Gay. Çocuk Psikolojisinin Ana Çizgileri, (Çev. Mehmet TOPRAK), İstanbul, Remzi Kitabevi, 1969. KAPLAN, H. B. ve R. J. JOHNSON. "Negative Social Sanctions and Juvenile Delinquency: Effects of Labeling in a Model of Deviant Behavior", Social Science Quarterly, LXXII, 1, 1991, 98-122. KARADUMAN, Murad. “Haber Almada İnterneti Kullanma Alışkanlıkları”, Star, VI, 3, 4. KARASAR, Niyazi. Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara, Nobel Yayın, 2012. KILIÇ, Yavuz Selim. Çocuk Suçluluğuna Sebep Olan Sosyo-Ekonomik Faktörler (Yayımlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi), Malatya, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007. KIZMAZ, Z ve R. BİLGİN. “Sokakta Çalışan/Yaşayan Çocuklar ve Suç: Diyarbakır Örneği”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, IX, 32, 2010, 269311. KOCADAŞ, Bekir. “Yazılı Basında Meydana Gelen Gelişmelerin Topluma Etkisi”, Akademik Bakış Dergisi, 33, 2012. 107

KORKMAZ, M. ve G. ERDEN. “Çocukları Suç Davranışına Yönelten Olası Risk Faktörleri”, Türk Psikoloji Yazıları, XIII, 25, 2010, 76-87. LEMERT, Edwin McCarthy. "Juvenile Justice—Quest and Reality", Society, IV, 8, 1967, 30-40. LINK, B. G. ve J. C. PHELAN. “Conceptualizing Stigma”, Annual Review of Sociology, 27, 2001, 363-385. MATZA, D. ve T. G. BLOMBERG. Becoming Deviant, Transaction Publishers, New Brunswick, U.S.A., 2010. McROBBIE, A., S. L. THORNTON. “Rethinking 'Moral Panic' for MultiMediated Social Worlds”, British Journal of Sociology, 1995, 559-574. MEAD, George Herbert. “The Psychology of Punitive Justice”, The American Journal of Sociology, XXIII, 5, 1918, 577-602. MERTON, Robert K. “Social Structure and Anomie”, American Sociological Review, III, 5, 1938, 672-682. MERTON, Robert K. Social Theory and Social Structure, Revised and Enlarged ed., New York, Free Pres, 1968. Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü Mevzuat Bilgi Sistemi Resmi İnternet Sitesi, < http://www.mevzuat.gov.tr/Default.aspx>, 31.05.2013. Milliyet Gazetesi İnternet Sitesi, , 21.01.2013. MOMMSEN, Theodor. Römisches Strafrecht, Liepzig, 1899. MONCRIEFFE, J. ve R. EYBEN. The Power of Labelling: How People are Categorized and Why It Matters, London, Routledge, 2007. MORA, Necla. “Sözden İnternete Gazetecilik”, İÜ İletişim Fakültesi Dergisi, 15, 2002, 105-123. NEUMAN, W. Lawrence. Toplumsal Araştırma Yöntemleri, İstanbul, Yayın Odası, 2010. NEYZİ, Leyla. “Türkiye’de Kamusal Söylemde Gençlik Kurgusunun Değişimi”, A. T. AYDEMİR (Ed.), Katılımın “e-Hali” Gençlerin Sanal Alemi, Alternatif Bilişim, İstanbul, 2011, 25-47. ORAN, N. T. ve F. ŞENUZUN. “Toplumda Kırılması Gereken Bir Zincir: HIV/AIDS Stigması Ve Baş Etme Stratejileri”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, V, 1, 2008, 1-16. ÖĞÜN, Aslıhan. Kadın Suçluluğunun Sosyo-Kültürel Konumla ve Bu Konumdaki Değişmelerle İlişkisi: Sivas Yarı Açık Cezaevi'nde Bir Uygulama (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990. 108

ÖĞÜN, Aslıhan. Türkiye'de Adam Öldürme Suçunda Etkili Olan Bazı Sosyo-Kültürel Faktörlere İlişkin Uygulamalı Bir Çalışma (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996.

ÖTER, Adem. Çocuk Suçluluğunun Toplumsal Nedenleri (Antalya Örneği) (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005.

PERRY, B. L. "The Labeling Paradox Stigma, the Sick Role, and Social Networks in Mental Illness.", Journal of Health and Social Behavior, LII, 4, 2011, 460-477. PICCA, Georges. Kriminoloji, (1983) (Çev. Ebru ERBAŞ), İstanbul, İletişim Yayıncılık, 1995. PLATT, Rutherford Hayes. First Book of Adam and Eve, , 16.5.2013. POLAT, Halil. “Türk Hukukunda Çocukların Cezai Sorumluluğu ve Yargılanmalarındaki Özellikler Üzerine Bir İnceleme”, TBB Dergisi, XXIII, 90, 2010, 64-101. SALEH, F. M. ve M. V. GINA. "Juveniles Who Commit Sex Crimes", Adolescent Psychiatry: Developmental and Clinical Studies, 28, 2004, 183-207. SANDSTROM, K. L., D. D. MARTIN ve G. A. FINE. "Symbolic Interactionism at the End of the Century", Handbook of Social Theory, London, 2001, 217231. SARIKOÇ, Gamze. Ruhsal Sorunları Nedeniyle Ayaktan İzlenen Hastaların İçselleştirilmiş Etiketlenmeleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011. SCHRAG, Clarence. Crime and Justice: American Style, Washington, D.C., G.P.O., 1971. SHERMAN, L. W. ve R. A. BERK. "The Specific Deterrent Effects of Arrest for Domestic Assault", American Sociological Review, 1984, 261-272. SHOEMAKER, Donald J. Juvenile Delinquency, U.S.A., Rowman & Littlefield Publishers, 2009. SHOEMAKER, Donald J. Theories of Delinquency: An Examination of Explanations of Delinquent Behavior, New York, Oxford, Oxford University Pres, 2010. SIEGEL, Larry J. Criminology, Wadsworth Publishing Company, 2012. 109

SIEGEL, L. J. ve B. C. WELSH. Juvenile Delinquency: The Core, Wadsworth Publishing Company, 2010. SMITH, D. J. Social Inclusion and Early Desistance from Crime, Edinburgh, University of Edinburgh Centre for Law and Society, 2006. SOKULLU-AKINCI, R. Füsun. Kriminoloji, İstanbul, Beta Yayıncılık, 2010. SUTHERLAND, E. H., D. R. CRESSEY ve D. F. LUCKENBILL. Principles of Criminology, Altamira Press, 1992. SYKES, G. ve D. MATZA. “Techniques of Neutralization: A Theory of Delinquency”, American Sociological Review, XXII, 6, 1957, 664-670. ŞENER, Ü., H. DEMİRDİREK ve A. ÇAKIN. Samsun’da Kadının Durumu, TEPAV, 2013. TEKER, Kamil. Suçlu Çocuklarda Sosyo-Demografik Özellikler ile Ebeveyn Tutum Algısının Çocuk Suçluluğuna Katkısı (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010. TERZİ, Ali Kemal. Kent Ölçeğinde Çocuk Suçluluğu Çankaya Örnek Araştırması (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, Gazi Üniversitesi, 2007. THOMPSON, Kenet, Moral Panics, London, Psychology Press, 1998. TOKGÖZ, Oya. Temel Gazetecilik, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1981. TRIPLETT, R. A. ve G. R. JARJOURA. “Theoretical and Empirical Specification of a Model of Informal Labeling”, Journal of Quantitative Criminology, X, 3, 1994, 241-276. TRT Haber, “Yılmaz Erdoğan”, Memleket İsterim - Aydınların Gözüyle Türkiye, 17.4.2011, 13.20, , 11.05.2013. Türk Ceza Kanunu (Mülga), 1.3.1926, 765, Resmi Gazete 13.3.1926, 320. Türk Ceza Kanunu, 26.9.2004, 5237, Resmi Gazete 12.10.2004, 25611. Türk Dil Kurumu Resmî İnternet Sitesi. Büyük Türkçe Sözlük, , 29.05.2013. Türk Medeni Kanunu, 22.11.2001, 4721, Resmi Gazete 8.12.2001, 24607. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Resmi İnternet Sitesi, , 10.06.2013.

110

Türkiye İstatistik Kurumu, Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar, Ankara, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, 2011. Türkiye İstatistik Kurumu Resmi İnternet Sitesi, , 30.05.2013. ÜMİT, Eylem. Kentte Suça Karışmış Çocuklarda Toplumsal Ortam ve Ceza Ehliyet Araştırmaları (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006.

YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1985. YAVUZER, Haluk. Çocuk ve Suç, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1998. YOUNG, Jock. The Exclusive Society: Social Exclusion, Crime and Difference in Late Modernity, SAGE Publications Limited, Great Britan, 1999. YÜCEDOĞAN, Güleda.”İnternet Haberciliği”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli Dergisi, 14, 2012, 143-150. YÜCEL, Mustafa Tören. Kriminoloji, Ankara, Başkent Matbaası, 2003. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Ulusal Tez Merkezi Resmi İnternet Sitesi, , 31.05.2013.

111

EKLER EK-A : IAB’YE GÖRE İNTERNET KULLANIM VERİLERİ EK-B : İNCELENEN HABERLER LİSTESİ EK-C : İNCELENEN HABERLERDE KULLANILAN GENEL GÖRSELLER EK-Ç : İNCELENEN BAZI HABERLERİN TAM METİNLERİ

112

IAB’YE GÖRE İNTERNET KULLANIM VERİLERİ (IAB [web], 2013)

A-1 1

EK-A

EK-A’NIN DEVAMI

A-2 2

EK-A’NIN DEVAMI

A-3 3

EK-A’NIN DEVAMI

A-4 4

EK-A’NIN DEVAMI

A-5 5

EK-A’NIN DEVAMI

A-6 6

EK-A’NIN DEVAMI

7A-7

EK-A’NIN DEVAMI

A-8 8

EK-A’NIN DEVAMI

A-9 9

EK-A’NIN DEVAMI

A-10 10

EK-A’NIN DEVAMI

A-11 11

İNCELENEN HABERLER LİSTESİ

EK-B

1. Milliyet, 31.12.2012, “14 yaşındaki kızı hamile bırakan adam 4.5 yıl hapis”, , 21.01.2013. 2. Milliyet, 28.12.2012, “Cezaevi tuvaletinde tecavüz”, , 21.01.2013. 3. Hürriyet, 28.12.2012, “Cezaevi banyosunda tecavüzden 5 sanığa 12'şer yıl hapis”, , 21.01.2013. 4. Habertürk, 28.12.2012, “Erzurum'da 'Suskunlar'ın gerçeği yaşandı”, , 21.01.2013. 5. Milliyet, 22.12.2012, “2 kıza tecavüz edip fuhşa zorladılar”, , 21.01.2013. 6. Hürriyet, 23.12.2012, “İki kız çocuğuna Facebook tuzağı”, , 21.01.2013. 7. Habertürk, 22.12.2012, “İki genç kızın tüyler ürperten itirafı!”, , 21.01.2013. 8. Habertürk, 17.12.2012, “Polisler şoke oldu!”, , 21.01.2013. 9. Milliyet, 24.12.2012, “11 yaşındaki çocuk müdürü bıçakladı”, , 21.01.2013. 10. Hürriyet, 25.12.2012, “İlköğretim öğrencisinden okul müdürüne bıçak”, , 21.01.2013. 11. Habertürk, 24.12.2012, “Okullardaki korkutan tehlike”, , 21.01.2013. 12. Milliyet, 07.12.2012, “Tecavüz edilip öldürülen Havva'nın azmettiricisine beraat!”, , 21.01.2013.

B-1 12

EK-B’NİN DEVAMI 13. Hürriyet, 08.12.2012, “36 yıl hapise Yargıtay beraati”, , 21.01.2013. 14. Habertürk, 07.12.2012, “Kızımın kemiklerini üzerlerine atacağım!”, , 21.01.2013. 15. Milliyet, 29.11.2012, “Dün akşam bir sapığın daha cezasını verdik", , 21.01.2013. 16. Habertürk, 29.11.2012, “Katil zanlısından İngilizce cevap”, , 21.01.2013. 17. Milliyet, 29.11.2012, “Cinayete 27.5 yıl hapis”, , 21.01.2013. 18. Hürriyet, 29.11.2012, “Hırsızlık zanlısı 120. kez yakalandı”, , 21.01.2013. 19. Habertürk, 29.11.2012, “Mucit gibi hırsız!”, , 21.01.2013. 20. Hürriyet, 28.11.2012, “Adana'da tecavüz”, , 21.01.2013. 21. Habertürk, 28.11.2012, “İğrenç bir olay!”, , 21.01.2013. 22. Milliyet, 27.11.2012, “Öğrencinin öğretmene fırlattığı bıçak öğrenciye saplandı”, , 21.01.2013. 23. Habertürk, 27.11.2012, “Okul bahçesi kana bulandı!”, , 21.01.2013. 24. Milliyet, 21.11.2012, “Dayısının onayıyla yengesini öldürdü ve cesedine tecavüz etti”, , 21.01.2013. 25. Hürriyet, 22.11.2012, “Tüyler ürperten ifadeler”, , 21.01.2013. 26. Hürriyet, 22.11.2012, “Tüyler ürperten ifadeler”, , 21.01.2013. 13 B-2

EK-B’NİN DEVAMI 27. Habertürk, 22.12.2012, “Tüyler ürperten ifadeler! (18+)”, , 21.01.2013. 28. Habertürk, 21.11.2012, “Hem vahşet hem iğrenç”, , 21.01.2013. 29. Milliyet, 16.11.2012, “Öldürüp yaktılar, cesedi çuvala koyup dereye attılar”, , 21.01.2013. 30. Hürriyet, 17.11.2012, “Yaktık küllerini dereye attık”, , 21.01.2013. 31. Habertürk, 16.11.2012, “Samsun'da akılalmaz rezalet!”, , 21.01.2013. 32. Hürriyet, 12.11.2012, “2 paket cipse 2 yıl hapis”, , 21.01.2013. 33. Milliyet, 06.11.2012, “Öğretmeni, okulda öğrencisi bıçakladı”, , 21.01.2013. 34. Hürriyet, 05.11.2012, “Öğretmenini bıçaklayan öğrenci yakalandı”, , 21.01.2013. 35. Hürriyet, 06.11.2012, “Öğrencisi bıçakladı”, , 21.01.2013. 36. Habertürk, 05.11.2012, “Uyardığı öğrencisi bıçakladı!”, , 21.01.2013. 37. Milliyet, 28.10.2012, “13 yaşındaki kıza cinsel istismarda bulunan 6 kişi tutuklandı”, , 21.01.2013. 38. Habertürk, 28.10.2012, “13 yaşındaki kıza cinsel istismar”, , 21.01.2013. 39. Habertürk, 27.10.2012, “Pompalı ölüm oyunu!”, , 21.01.2013. 40. Milliyet, 13.10.2012, “Özenti ile okulda dehşet yaratacaktı”, , 21.01.2013. B-3 14

EK-B’NİN DEVAMI 41. Hürriyet, 12.10.2012, “Okullarda neler oluyor”, , 21.01.2013. 42. Habertürk, 30.09.2012, “Liseli gençlere akılalmaz işkence!”, , 21.01.2013. 43. Milliyet, 27.09.2012, “Geç kağıdı istedi derste öldürüldü”, , 21.01.2013. 44. Habertürk, 29.09.2012, “Öğrenci, derste kadın öğretmeni bıçakladı!”, , 21.01.2013. 45. Milliyet, 13.09.2012, “Tecavüzden tutuklandılar kızı tanımıyoruz dediler”, , 21.01.2013. 46. Hürriyet, 12.09.2012, “14 yaşındaki kıza kürtaja izni”, . 47. Hürriyet, 12.09.2012, “Engelli çocuğa tecavüz”, , 21.01.2013. 48. Habertürk, 12.09.2012, “Mahkemeden kürtaja izin”, , 21.01.2013. 49. Milliyet, 11.09.2012, “Kadınlara korku filmi yaşatıyordu”, . 50. Habertürk, 05.09.2012, “Çaldıkları armutları vermediler, hapis yatsınlar”, , 21.01.2013. 51. Milliyet, 30.08.2012, “Gözaltına alınan kadınlar polis aracına pisledi”, , 21.01.2013. 52. Hürriyet, 31.08.2012, “Gözaltına alınınca 'pislik' yaptılar”, , 21.01.2013. 53. Habertürk, 30.08.2012, “Gözaltındaki 3 kadın...”, , 21.01.2013.

15 B-4

EK-B’NİN DEVAMI 54. Habertürk, 26.08.2012, “Sahaya giren taraftarın kim olduğu ortaya çıktı!”, , 21.01.2013. 55. Milliyet, 21.08.2012, “Genç kadının evine gitti, karşısına 2 erkek çıktı”, , 21.01.2013. 56. Hürriyet, 22.08.2012, “Çıplak şantajda iki kız içeride”, , 21.01.2013. 57. Habertürk, 22.08.2012, “Çıplak şantaja 30 yıl!”, , 21.01.2013. 58. Milliyet, 21.08.2012, “Savcılık bıraktı, uslu durmadı; parmakları koptu”, , 21.01.2013. 59. Hürriyet, 21.08.2012, “Polise atmak istediği bomba elinde patladı”, , 21.01.2013. 60. Habertürk, 28.08.2012, “Bombacı çocuktan tuhaf açıklama!”, , 21.01.2013. 61. Habertürk, 15.08.2012, “Babaya bıçak!”, , 21.01.2013. 62. Milliyet, 08.08.2012, “13 yaşındaki çocuk annesinin verdiği bıçakla cinayet işledi”, , 21.01.2013. 63. Hürriyet, 08.08.2012, “13 yaşındaki çocuk, annesinin verdiği bıçakla 20 yaşındaki genci öldürdü”, , 21.01.2013. 64. Habertürk, 08.08.2012, “Bu nasıl anne?”, , 21.01.2013. 65. Habertürk, 02.08.2012, “Annesini döven kapıcı babasını öldürdü”, , 21.01.2013. 66. Hürriyet, 03.08.2012, “Annesini döven babasını öldürdü”, , 21.01.2013.

B-5 16

EK-B’NİN DEVAMI 67. Milliyet, 19.07.2012, “Liseli kızların mezarlıkta işkence dehşeti!”, , 21.01.2013. 68. Hürriyet, 20.07.2012, “Mezarlıkta liseli kız işkencesi”, , 21.01.2013. 69. Hürriyet, 20.07.2012, “Kızlar arasında alışılmış bir durum değil”, , 21.01.2013. 70. Hürriyet, 19.07.2012, “Halkımızdan bir şey beklemiyorum”, , 21.01.2013. 71. Hürriyet, 19.07.2012, “Liselilerden mezarlıkta işkence”, , 21.01.2013. 72. Habertürk, 19.07.2012, “Liseli kızlardan ürperten işkence!”, , 21.01.2013. 73. Milliyet, 23.06.2012, “Üniversite öğrencisi gencin katillerine ceza yağdı”, , 21.01.2013. 74. Hürriyet, 24.06.2012, “Öldüren darbeye müebbet”, , 21.01.2013. 75. Milliyet, 13.06.2012, “Enver Karabulut'un cezası belli oldu”, , 21.01.2013. 76. Hürriyet, 14.06.2012, “Kardeş Karabulut’a şırınga cezası”, , 21.01.2013. 77. Hürriyet, 13.06.2012, “Münevver'in kardeşinin 'şırıngıyla sıvı fışkırtma' davasında karar”, , 21.01.2013. 78. Milliyet, 13.06.2012, “14 yaşındaki kıza çirkin tuzak!”, , 21.01.2013. 79. Habertürk, 13.06.2012, “Çirkin tuzak!”, , 21.01.2013. 80. Milliyet, 07.06.2012, “Kaldırımda doğum yapan kız ile ailesi bulundu”, , 21.01.2013. 17 B-6

EK-B’NİN DEVAMI 81. Hürriyet, 08.06.2012, “Evinde doğurdu sokakta düşürdü”, , 21.01.2013. 82. Hürriyet, 07.06.2012, “Evinde doğurdu sokakta düşürdü”, , 21.01.2013. 83. Hürriyet, 07.06.2012, “Bağcılar'da sokak ortasında doğum”, , 21.01.2013. 84. Habertürk, 08.06.2012, “Kaldırıma düşen bebek gerçeği!”, , 21.01.2013. 85. Habertürk, 07.06.2012, “İnsanlık kaldırıma düştü! GALERİ”, , 21.01.2013. 86. Milliyet, 31.05.2012, “14'ü öğrenci 16 kişiye cinsel istismardan gözaltı”, , 21.01.2013. 87. Milliyet, 28.05.2012, “Tecavüz sanığının annesi, tecavüz mağdurundan şikâyetçi oldu”, , 21.01.2013. 88. Milliyet, 29.05.2012, “Utandıran savunma! Bu kız herkesle birlikte olmuş”, , 21.01.2013. 89. Hürriyet, 02.06.2012, “16 gözaltıdan 3 tutuklama”, , 21.01.2013. 90. Hürriyet, 02.06.2012, “Şube müdürüne taciz suçlaması”, , 21.01.2013. 91. Hürriyet, 31.05.2012, “Lisede ahlaksız olay: 14’ü öğrenci 16 gözaltı”, , 21.01.2013. 92. Hürriyet, 30.08.2012, “Tecavüze uğradı suçlu oldu”, , 21.01.2013. 93. Hürriyet, 17.09.2012, “Bakanlığın tahliyelere itirazına ret”, , 21.01.2013. 94. Habertürk, 31.05.2012, “Lisede iğrenç olay!”, , 21.01.2013.

18 B-7

EK-B’NİN DEVAMI 95. Habertürk, 29.08.2012, "Bu kız herkesle birlikte olmuş", , 21.01.2013. 96. Milliyet, 26.05.2012, “Her şey 5 lira içinmiş”, , 21.01.2013. 97. Hürriyet, 17.05.2012, “Molotofkokteylini 5 lira için attım”, , 21.01.2013. 98. Habertürk, 31.05.2012, “Molotof atan çocuğa 39 yıl hapis istemi”, , 21.01.2013. 99. Milliyet, 17.05.2012, “Eşim kayıp dedi, cinayet şüphelisi çıktı”, , 21.01.2013. 100. Habertürk, 17.05.2012, “Polisi kandıramadı!”, , 21.01.2013. 101. Hürriyet, 15.05.2012, “Şah damarımı kesecekti”, , 21.01.2013. 102. Milliyet, 11.05.2012, “9 öğrenciyi 4 saat alıkoydular”, , 21.01.2013. 103. Hürriyet, 12.05.2012, “Ankara'da 3 saat süren dehşet”, , 21.01.2013. 104. Habertürk, 11.05.2012, “Başkent'te 'Suskunlar'ı anımsatan dehşet!”, , 21.01.2013. 105. Milliyet, 10.05.2012, “Lise öğrencisi kız 2 kişiyi öldürdü”, , 21.01.2013. 106. Hürriyet, 11.05.2012, “Tuğce Abla’nın bıçaklı katliamı”, , 21.01.2013. 107. Hürriyet, 10.05.2012, “Lise öğrencisi genç kız katliam yaptı”, , 21.01.2013. 108. Habertürk, 10.05.2012, “Liseli kız katliam yaptı: 2 ölü! GALERİ”, , 21.01.2013.

B-8 19

EK-B’NİN DEVAMI 109. Habertürk, 16.05.2012, “Tuğçe tek başına öldürmedi!”, , 21.01.2013. 110. Milliyet, 10.05.2012, “Liseli kızların bıçaklı kavgası”, , 21.01.2013. 111. Milliyet, 11.05.2012, “Kızların okulda bıçaklı kavgası”, , 21.01.2013. 112. Hürriyet, 10.05.2012, “Liseli kızların bıçaklı kavgası: 2 yaralı”, , 21.01.2013. 113. Habertürk, 10.05.2012, “Liseli kızlar bıçaklarını çekti”, , 21.01.2013. 114. Milliyet, 27.04.2012, “Sınıfta öğretmenini bıçakladı”, , 21.01.2013. 115. Hürriyet, 27.04.2012, “Öğrenci sınıfta öğretmen bıçakladı”, , 21.01.2013. 116. Habertürk, 27.04.2012, “Liseli öğrenci dehşeti!”, , 21.01.2013. 117. Milliyet, 21.04.2012, “15 yaşındaki çocuk 6 yaşındaki akrabasına tecavüz etti”, , 21.01.2013. 118. Milliyet, 19.04.2012, “Aynı erkeği seven kızlar birbirlerini bıçakladı”, , 21.01.2013. 119. Hürriyet, 20.04.2012, “Erkek uğruna birbirlerini bıçakladılar”, , 21.01.2013. 120. Hürriyet, 19.04.2012, “Aynı erkeği seven kızlar birbirini bıçakladı”, , 21.01.2013. 121. Habertürk, 19.04.2012, “Facebook'taki tesadüf kanlı bitti!”, , 21.01.2013.

20 B-9

EK-B’NİN DEVAMI 122. Milliyet, 18.04.2012, “11 yaşındaki kız üvey babasını bıçakladı”, , 21.01.2013. 123. Hürriyet, 19.04.2012, “Üvey babasını bıçakladı”, , 21.01.2013. 124. Hürriyet, 18.04.2012, “Sırtında bıçakla ambulans bekledi”, , 21.01.2013. 125. Milliyet, 17.04.2012, “17 yaşındaki çocuğun bıçakladığı doktor kurtarılamadı”, , 21.01.2013. 126. Hürriyet, 18.04.2012, “Tüm Türkiye'yi derinden üzen haber”, , 21.01.2013. 127. Hürriyet, 18.04.2012, “Doktoru nasıl öldürdüğünü anlattı”, , 21.01.2013. 128. Habertürk, 17.04.2012, “O doktor kurtarılamadı!”, , 21.01.2013. 129. Habertürk, 12.04.2012, “Liseli öğrenci dehşeti!”, , 21.01.2013. 130. Habertürk, 06.04.2012, “Lisede skandal!”, , 21.01.2013. 131. Habertürk, 10.04.2012, “Okuldan çıkmasına izin verilmedi, bıçağına sarıldı”, , 21.01.2013. 132. Milliyet, 06.04.2012, “Uğruna 2 kişinin öldüğü kız ölenden hamile”, , 21.01.2013. 133. Habertürk, 06.04.2012, “Uğruna 2 kişi ölen kız hamile çıktı!”, , 21.01.2013. 134. Milliyet, 03.04.2012, “Tecavüz iddiası doğru çıkmadı”, , 21.01.2013. 135. Hürriyet, 02.04.2012, “Evden kaçan kıza zincirleme tecavüz”, , 21.01.2013.

21 B-10

EK-B’NİN DEVAMI 136. Habertürk, 02.04.2012, “15'inde 4 kişinin tecavüzüne , 21.01.2013.

uğradı”,

137. Milliyet, 23.03.2012, “Hem babasını öldürdü hem de 5 yıla isyan etti”, , 21.01.2013. 138. Hürriyet, 11.11.2012, “‘Geç kaldın’ diyen babasını öldürdü”, , 21.01.2013. 139. Habertürk, 23.03.2012, “Babasını öldüren kıza ceza şoku!”, , 21.01.2013. 140. Milliyet, 17.03.2012, “Tecavüzcüleri öğretmen yakalattı”, , 21.01.2013. 141. Milliyet, 16.03.2012, “Kadın rehber öğretmen öğrencisine tecavüz edenleri tutuklattı”, , 21.01.2013. 142. Hürriyet, 16.03.2012, “Diyarbakır'dan utandıran bir haber”, , 21.01.2013. 143. Habertürk, 16.03.2012, “Bu habere koyacak başlık yok!”, , 21.01.2013. 144. Milliyet, 14.03.2012, “Kızını oğluna öldürten babaya müebbet istemi”, , 21.01.2013. 145. Milliyet, 10.03.2012, “Hala ve eniştesini vurdu, bakkaldan sakız alıp okula gitti”, , 21.01.2013. 146. Hürriyet, 09.03.2012, “Genç çift, evinde silahla vurulmuş halde bulundu”, , 21.01.2013. 147. Habertürk, 10.03.2012, “Hamile ablasını öldürdü!”, , 21.01.2013. 148. Milliyet, 05.03.2012, “Gözünüz aydın babamı öldürdüm”,
View more...

Comments

Copyright � 2017 SILO Inc.